Yetersizlik hissini yenememek
Pazartesi, Eylül 11, 2017
Yine çıkmazda hissediyorum. Yine en olmadık
zamanda karşıma çıkan olumsuz düşüncelerime yenik düşüyorum. Aslında bütün
mesele kendini her halinle kabullenmekle ilgili ama ben bunu tam olarak
başaramıyorum. Çünkü aynadaki karşılaştığım yüzle kafamda oluşturduğum yüz
birbirine asla benzemiyor. Bu tuhaf duruma alışmaya çalışsam da benim için
aynalara bakmak fazlasıyla zor şu sıralar. Aynada bana tanımadığım bir yüz
bakıyor sanki. En son ne zaman aynaya bakıp gülümsediğimi hatırlamıyorum
açıkçası. Günler benim için anlamsız bir şekilde geçiyor. Günlere anlam katması
gereken kişi benim elbette ama boşuna kürek çekiyormuşum gibi hissediyorum. Bu
his öyle güçlü ki ne zaman yeniliğe doğru bir adım atsam ayağımı
kaydırıveriyor. İnsanın kendisiyle yaşamak zorunda bırakılması tanrının
insanoğluna verdiği en büyük ceza bence. İstesen de kendinden kaçamıyorsun,
aynaya baktığında ya da bir yansımanı gördüğünde karşına duruyor. Başkası gibi
olmakla kendim olmak arasında gidip geliyorum çoğu zaman. Kalbi kötülükle dolu
insanları gördükçe iyi ki kendim olarak kalmışım diyorum ama başkası olsaydım
nasıl olurdum diye düşünmeden de edemiyorum.
Son 3 ay benim için verimsiz geçti. Vaktimin
çoğunu yüksek lisansla geçirdim. Bir yerlere girmek için kıçımı yırttım ama
istediğim gibi olmadı. Şehir dışına başvurmayı denedim ama hem puanım yetmedi
hem de ailem pek sıcak bakmadı masraf olur diye. Yine kanatlarımı kesmeye devam
ediyorlar anlayacağın. Onların yanında bu hayatı yaşayamadığımı hissediyorum.
Beni çok boğuyorlar davranışlarıyla, sözleriyle veya yaptıklarıyla. Oturup
doğru düzgün sohbet dahi edemiyorum çünkü bana karşı ilgisizler. Özellikle
babam kafasını deve kuşu gibi tabletindeki okey oyununa gömdüğünden beri yüzüme
asla bakmıyor. Tam hevesle bir şey anlatacağım sırada duruşunu hiç bozmadan
okey oynamaya devam ediyor. Duvara anlatıyormuş gibi hissediyorum onunla
konuşurken.
Geçen gün annemle alışverişe gittik. Kıyafet
alma konusunda yetersiz olduğum için arada bir alışverişe çıkabiliyorum. Çünkü
siktiğimin istanbulunda her şey pahalı her şey! Bıktım bu pahalılıkta
yaşamaktan. Taksiye binsem gözüm taksimetreye bakmaktan yoruluyor, strese
giriyorum. Ya cebimdeki para yetmezse diye kara kara düşünüyorum hep içimden.
Bu zamana kadar hiç yarı yolda kalmadım öyle ama insan düşünmeden edemiyor.
Alışverişe çıktığım gün benim için gayet
verimli geçti. Kafamda not ettiğim eksiklikleri tamamlamaya çalıştım. Kışlık
parfümümü ve birkaç kıyafet aldım sadece. Babam aldığım şeylere gereksiz
gözüyle baktı. Ağzından güle güle giy cümlesi bile çıkmadı ya. Onun için bu
evde fazlalığım ve bu gerçek hiç değişmiyor. Annemin çabaları olmasa belki
buralara kadar zor gelirdim. Benim için destek büyük önem taşıyor. Çünkü o
destekler sayesinde yaşama arzuma güç katabiliyorum. Yani onlar benim için bir
nevi motivasyon aracı. Temel reis ıspanak yediğinde nasıl güçlü oluyorsa ben de
bana destek olunduğunda iyileşebiliyorum.
Bendeki bu aşağılık kompleksini yok etmem
gerekiyor bunun farkındayım. Ya aslında bu küçüklükten kaynaklanan bir şey.
Teyzelerim bana sürekli sen hiçbir şeyi yapamazsın dediği için bir şey yapma
cesareti bulamıyor, sürekli kendimi eksik ve yetersiz görüyorum. Bu kompleksimi
başkaları bana söylediğinde onlardan nefret ediyorum. Başkalarından bu
kompleksin ismimi dahi duymak istemiyorum. Yetersiz hissetme fikri daha doğru
geliyor kulağa açıkçası. 24 yaşındayım ve ne fark ettim biliyor musun? Babam bu
zamana kadar bana hiç aslan oğlum dememiş. Ben bunun boşluğunu neyle
dolduracağımı bilmiyorum. Sıradan bir şey gibi duruyor ama aslında önemli benim
için. En azından değer gördüğümü hissederdim.
İşin özü bu yetersizlik hissini yenmek çok
zor çünkü sürekli karşına çıkıyor. Aynaya bakıyorsun yetersizsin, çevrene
bakıyorsun yetersizsin, insanlara bakıyorsun yetersizsin vs gibi şeyler yüzünden
hayatım boyunca kendimden nefret ederek yaşayacağım. Evet, insanın kendinden
nefret etmesi bir ömür boyu sürüyor ama insan kendinden nefret ederek nereye
kadar yaşayabilir ki? Nefret etmekten sonra kabullenmek geliyor. Tamam
diyorsun, böyleyim napalım değişmiyor, o zaman alışalım gitsin. Kabullenmek
işin en zor ve acı verici kısmı aslında. Daha sonra bir rahatlama hissi
yavaştan geliyor ama hiçbir şeye veya kimseye yetemeyeceğini bilmek sonsuza
denk sürüyor.
**
Yukarıdaki yazı komşum yüzünden yarım kalmak
zorunda kaldı. Tam yazı yazmaya oturdum kadının bana işi düştü. Zaten işi
düştüğünde hatırlıyor insanlar beni. Onun dışında hayaletten ibaretim onlar
için. Hala aynı şeyleri hissediyorum. Bayramda kimse gelmedi eve. Annemler iki
günlüğüne şehir dışına çıktı. Arabada yer olmadığı için ben gitmedim. Evde
kendimi dinlemek bir süre bana iyi geldi. Yalnız öleceğimi bir kez daha
anladım. Bazı anlar bazı şeyleri anlamana yardımcı olur ya hani benim düşüncem
de o hesap işte. Bir kutu çikolata yiyip güzel müzikler dinledim. Yalnızlık bir
süre sonra canımı sıktı. Dışarı çıkacaktım ama komşumuz bir eşya emanet etti ve
onu almaya geleceklerdi.
Zaten o gün uyuma rekoru kırmışım. Öğlen
üçte uyandım inanabiliyor musun. Kendimden nefret ettim o gün. Gece bilgisayarımda
problem çıktığı için geç uyumak zorunda kaldım. O yüzden sabah da uyanamamışım.
Geç uyanınca bu hayatta asla işlerimin düzene girmeyeceğini hissediyorum. Sorun
şu ki erken uyanmayı sevmiyorum çünkü sabah insanı değilim. Sabahları erken
uyandığımda zombi gibi dolanıyordum ortalıkta. Oysa uykumu aldığımda daha rahat
bir şekilde günü değerlendiriyordum. Geç uyandığım için annemle sık sık
tartışıyoruz. Bugün de tartıştık. Uyandığım anda başlıyor söylenmeye ta ki ben
ağzımı açana kadar. Yoksa akşama kadar söylenmeye devam ediyor. İyiliğimi
istediğini elbette biliyorum ama bunu yansıtma şekli aşırı kırıcı. Ağzından
neler çıkıyor bir duysan aklın şaşar. Ben hep diyorum zaten insan
sinirlendiğinde gerçek fikirleri şak diye ortaya çıkıyor ve bu durumu istesen
de engelleyemiyor. Bunu bildiğim için hep tedbirli davranıyorum insan
ilişkilerinde artık.
Böyle yazılarımın bölünmesinden nefret
ediyorum ya. Tam kafamı toplayıp masa başına otururken işimin bölünüyor. Gel de
sinir olma. Yazının tüm ruhu kaçıyor. Bu hafta bir yazı daha yazacağım. Epey
şey birikti aslında ama yazmaya üşeniyorum. Bide genelde Öznur ve Ezgiyle
ortaklaşa grubumuzda whatsapp grubunda epey kafa ütülediğim için buraya yazmak
aklıma gelmiyor.
İngilizce sınavına hazırlandığım için vaktimin
çoğu İngilizce ile geçiyor. Onun dışında dergi okuyorum. Kitap okuyamıyorum
eskisi gibi. Çünkü beni kendisine bağlayacak güzel bir kitap bulamıyorum. En
son bu hissi Açlık oyunlarını okurken hissetmiştim. Gözümü kırpmadan sayfaları
büyük hevesle okurdum. O seriyi de severdim ama berbat bitti. Hakikaten niye
öyle boktan bir son yaptılar hayret ettim doğrusu ya. İyi başlayan bir şey iyi
bitmeli bence. Sonu iyi de olsa kötü de olsa sağlam bitmeli ki geçirdiğimiz
vakte değsin.
İngilizce sınavına girecek olma fikri beni
çok geriyor. Sınav anında kitlenmekten korkuyorum. Çalışmalarımın yeterli
gelmediğini hissediyorum birkaç gündür. Tek başına çalışmak çok zor. Ezgi evde
hazırlanıp barajı öyle geçmişti. Benim için şimdilik barajı geçmek önemli
minimum. Yüksek puan yapmak elbette önemli ama burada beni stresten azıcık
kurtaracak şey barajı geçecek olmam. Bunun için bir sürü kaynak buldum sosyal
medyadan. Kitap falan da aldım. Ales'e de tekrar gireceğim. Hayatım sınavlarla
geçiyor yemin ediyorum. Durup şöyle ağız tadıyla rahat nefes almak nasip
olmadı. Biri bitince öbürü başlıyor çünkü. 4 yıllık Üniversite bitti şimdi
yüksek serüveni başladı. Ruh halim zaten yerinde değil bide böyle şeyler
yüzünden iyice geriliyor. Neden böyle hissettiğimi anlatırım bir ara. İlaçlarım
bittiği için sakin kalmakta zorlanıyorum.
Mutlu olduğum söylenemez. Sadece kesilmeye
yakın uyuşturulan büyükbaş hayvan kadar hissizim sadece. Beni sevdiğini
düşündüğüm insanlar bu hafta çok değişik davranışta bulundu. Yalnız olmaya
alıştım da yalnız bırakılmaya alışamadım hala. Hayatım boyunca da
alışamayacağım galiba. Bu hafta daha ayrıntılı bir yazı daha yazacağım. O
yüzden yazıyı burada noktalıyor ve six feet under izlemeye gidiyorum.
Bu da şarkımız olsun
3 kişi benim de tuzum olsun dedi
Vişneeee.:(
YanıtlaSilUzun zaman oldu yazılarını okumayalı ama aynı problemler ve aynı döngü içinde seni görmek çok üzdü şu an beni.:( Ama içime doğan ne biliyor musun? Bu problemlerle baş ederken, insanları anlamaya çalışırken kendi yaralarını o kadar güzel saracaksın ki ileri de bir çok insanı çok rahat anlayıp, onlara fayda sağlayabileceksin.
Geçicek.
Heeepsi hemde.:)
Melo canım arkadaşım tekrar hoşgeldin. Seni buralarda görmek bana güç veriyor. insanın problemi hiç bitmiyor ki, biri bitiyor biri başlıyor. Çoğu şeyin üstesinden gelmeye çalışıyorum aynı anda ve bu beni çok yoruyor. İnşallah dediğin gibi olur da başkalarına da azıcık faydam olur. Gerçi bana danışanlara yardım ediyorum elimden geldiğince ama sorun kendime geldiğinde orada tıkanıyorum. Geçse keşke bir an önce. Buna çok istiyorum
SilHissiz olmak çoğu zaman kötü bir şey bence ya. Sonuçta hislerimizle yaşıyoruz. Hissizlik olarak yansıttığım şey belki de mutsuzluğumun farklı bir boyutudur. Yine de doğru bir cümle kurmuşsunuz. Evet iyi bir yöntem olduğu kesin ama o zaman da dışarıdaki dünyayla iletişim zor kuruluyor. Evet bize en çok zararı yakınlarımız veriyor zaten hep. Ben diyebilmek büyük bir güç veriyor bence. Sık sık bunu kendime hatırlatmalıyım sanırım. Ben teşekkür ederim güzel yorumunuz için :)
YanıtlaSil