Beni boşver de ya bu işler ne?
Perşembe, Ekim 19, 2017
Uzun süredir kendi varlığımı kabullenmeye
çalışıyorum ama beceremiyorum. Hissettiğim yoğun acı, özlem, kızgınlık,
umutsuzluk duygularını görmezden gelmeye çalışarak rasyonel davranmaya
çalışıyorum. Mutsuzluğu görünmez kılmanın yolu onu kabullenmek geçiyor galiba.
Çünkü ne zaman mutsuzluğumla barışsam hayata biraz daha iyi bakıyorum. Sonra bu
geçiyor tabi. Şunu kesin olarak anladım ki ben kendimi bildim bileli mutsuz bir
insanmışım. Çevremde insan olmayışının sebebini ancak böyle açıklayabiliyorum.
Bide standart bir yakışıklılığa sahip değilim, sıkıcıyım, ineğim, insanların
iyiliğini düşünen saf bir salağım! Çünkü ben böyleyim ve bunu bir türlü
değiştiremiyorum. Salak olmaktan, insanların iyiliğini düşünmekten çok
sıkıldım. İyi olmak istemiyorum. Düşünceli, alçak gönüllü birisi olmak
istemiyorum. Çünkü bunların hiçbir önemi yok. Bir zamanlar önemli olduğunu
düşünüyordum ama artık buna inancım kalmadı.
Bir süredir hayattaki varlığımı
sorguluyorum. Hatta uzun bir süredir düşünüyorum bunu. Her sabah neden
uyandığımı bilmiyorum. Neden nefes aldığımı, neden bu kadar şey hissettiğimi ve
bunun üstesinden bir türlü gelemediğimi anlamaya çalışıyorum. Dışarıdan
bakıldığın gayet normal biri görünüyorum ama içim mezarlıktan başka bir şeye
benzemiyor. Çünkü neye inansam, neye umutla baksam hepsi bir bir elimden
alındı. Birini sevdim, sevgimi buruşturarak çöpe attı. Bir umuda bağladım dedim
ki belki bu sefer iyi bir şeyler beni bulur. Bir baktım o umuttan eser yok. Bu
nasıl bir şey biliyor musun, bir gemi turuna çıkıyorsun boğazda ve gemin hiç
beklemediğin bir anda girdaba yakalanıyor. O girdabın çevresinde savrulmaktan
başka bir şey yapamıyorsun. İçinde bulunduğum durumu ancak böyle
özetleyebiliyorum.
Şu konuda da anlaşalım artık: Ben kimsenin
keyfini yerine getirmek zorunda değilim. Eğer yazılarım fazla depresif
geliyorsa başka birini okuyabilirsiniz. Zorla okutmuyorum sonuçta. Gün
içerisinde bir sürü şey yaşıyorum. Blog benim için içimi döktüğüm, dertlerimden
biraz olsun uzaklaştığım bir alan. O yüzden burada istediğim gibi yazmakla
özgürüm. Sinir oluyorum artık bana 'çok depresifsin biraz neşelen vs'
denmesine. Ağız tadıyla içimi dökmeme bile izin vermiyorlar artık. Bana böyle
şeyler söylemeyin artık. Çok depresif bulan varsa okumasın. Yeteri kadar sinir
harbi yaşıyorum zaten bide siz tuz biber olmayın.
Ne diyordum? Hah işte şu sıralar duygularım
üzerime çok fazla geliyor. Bir yandan da aşırı stresliyim. Okulda yüksek lisans
yapmaya devam ediyorum ama sınava girmem gerekiyor tekrar. O yüzden ingilizce
çalışıyorum kendi kendime -ki bu çok zor-. Yüksek Lisanstaki arkadaşlarıma
kısmen de olsa alıştım sayılırım. Eskisi kadar büyük yalnızlık çekmiyorum.
Ergenliğin büyük bir bölümünü geride bıraktığım için bu durum eskisi gibi
canımı çok sıkmıyor. Yalnızlığın özgürleştirici yönünü sevmeye başladım. Gün
içerisinde konuştuğum insanlar var elbette ama belli bir süre için geçerli bu.
Eve gittiğimde içime gömdüğüm onca mutsuzluk gizlendiği yerden şak diye odamın
ortasında beliriveriyor. İlaçlarım da bittiği için şimdilik idare ediyorum. Bir
şeylere devam etme zorunluluğu çoğu zaman sinirlerimi bozuyor.
Hayatımdan özlemek kelimesini tamamen
çıkarmaya karar verdim. Artık hiçbir insana onu özlediğimi söylemeyeceğim.
Özlemek insanı zayıf gösteriyormuş onu anladım. Bir insana onu özlediğini
söylüyorsun ama o seni hiç özlememiş. Üstelik bu sözlerinin değerini bile
bilmeyecek kadar salak! O yüzden kimseye özlediğinizi söylemeyin. Cidden hiçbir
boka yaramıyor.
Yüksekteki insanları sevdim sayılırım.
Lisanstaki arkadaşlarıma alıştığım için yeni insanlara alışmak çoğu zaman zor
oluyor benim için. Yeni insan tanımayı sevmiyorum zaten. Ne gerek var?
Tanışıyorsun ediyorsun, iki hoş beş sohbetten sonra tamamen yabancı birine
dönüşüyorsun. Eee ne anlamı kaldı? Her seferinde bu başıma geldiği için artık
yeni insan tanımak istemiyorum. Tanıdığım insanlardan da pek hayır gelmiyor
zaten. Bazıları elbette benim için değerli ama onlar da bir elin beş parmağını
geçmiyor.
İnsanlığa çok sinirliyim ve insanlığın bu
dünyadan tamamen yok olmasını diliyorum sık sık. Çünkü sevgimi, mutluluğumu,
umudumu suistimal etmekten başka bir boka yaramıyorlar. Farkında mısınız
bilmiyorum ama gün geçtikte her şeyi daha çok mahvediyoruz. İlişkilerimizi,
doğayı, insanları daha çok suistimal ediyoruz. O yüzden varlığımızın pek bir
anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bana dünyaya gelmek ister misin diye sorsalardı
asla gelmek istemezdim. Çünkü insanların bana verebileceği bir şey kalmadı.
İnsanlığa inanmıyorum. Mucizelere inanmıyorum. Mutlu olacağıma dair bir inanç
taşımıyorum içimde. Sadece vaademin dolmasını bekliyorum.
Yüksekteki insanlardan bahsedeyim biraz
sana. Erkeklerle pek fazla konuşma fırsatı bulamıyorum. Lisanstan bir erkek
arkadaşım var sadece. Gerçi onunla lisanstayken uzun süre konuşmadık. Balodan
sonra konuşmaya başladık. Çünkü balodayken yine dışlandım ve o dışlandığımı
fark etti. Ben bir köşede oturmuş kuru yemiş yiyip bira içerken dansa kaldırıp çifte
telli oynattı. Bir tane kız var onunla iyi anlaşıyorum. Bana sınavdan geçmem
için yardım ediyor. Lisanstan daha farklı bir sohbet ortamı var. Birbirini
anlamaya özen gösteren ve sohbet konusu çeşitli olan bir ortamdayım. Dışardan
yüzüm gülse de içim fazlasıyla karanlık. Diğer yüzümü pek yansıtmıyorum
insanlara. Yansıttığım anda koşarak kaçıyorlar çünkü. O yüzden Artemis'in
dediği gibi maske takarak topluma karışmak en iyisi. Dışardayken hepimizin
suratında var zaten belli oluyor. Çünkü kimse mutsuz görünmek istemiyor
dışardan. Mutsuzluğu zayıflık, eksiklik olarak görüyorlar. Halbuki öyle değil.
Grace şehir dışına gittiğinden beri yeri çok
belli oluyor. Onunla son buluşmamız haftalar önceydi neredeyse. Telefonda
mesajlaşıyoruz ara sıra ama yüz yüze konuşmanın yerini tutmuyor. Benim çoğu
sırrımı bilen tek insan o. O yüzden onunla bir şeyler paylaşmayı, onunla
kahkaha atmayı, felsefik sohbetler etmeyi özlüyorum. Bana ''Benim yerime
başkası gelir üzülme'' demişti ama kimse onun kadar bana kendimi iyi hissettirmiyor.
Şehir dışına çıkacaktım onu ziyaret etmek için ama bizimkiler pek sıcak
bakmadı. Çünkü gerek yokmuş. Ekonomik olarak onlara bağlı olduğum için elim
kolum bağlı maalesef ama bunu da çözücem yakın zamanda. Bu durum zaten başlı
başına sinirlendiriyor beni. Kaç yaşına geldim hala bir iş bulamadım. Öznur bu
durumun normal olduğunu, ilerde şahane bir işimin olacağını söylese de ben buna
inanmıyorum. Çünkü kimden yardım istesem hep geri çeviriyorlar. Staj yaptığım
yerdeki arkadaşlarıma söyledim, part işe ihtiyacım var yardımcı olur musunuz
diye ama hiç oralı olmadılar.
Üzülmekten başım ağrıyor. Keşke beynimde
tümör çıksa. O zaman bu dünyaya ve yaşadığım hayal kırıklıklarına daha az
katlanırdım. Geçen gün Grace'e 'Keşke senin yerine ben hasta olsaydım. Benim
için yaşamak pek de keyifli bir şey değil' deyince kız dellendi. Bu sözüme epey
sinirlendi, ufak bir sinir harbi yaşadık ama sonra geçti. Ailesinden sonra en
güvendiği arkadaşı benmişim. Keşke ben de kendime güvenebilecek kadar rahat
olabilsem ama aynadaki kişiyi asla sevemiyorum. O ben değilim diyorum içimden,
bu kadar mahvolmuş birisi ben olamam. O yüzden uzun süre aynaya bakamıyorum.
Çünkü çirkinliğime katlanamıyorum.
Bu yazdıklarımın hepsinin çocukça, anlamsız
ve boş olduğunu elbette biliyorum ama bunları yazmaya ihtiyacım var anlıyor
musun. Çünkü gün içinde bu cümleler sürekli beynimin içinde cirit atıyor. Güven
problemimi hala aşamadım. O yüzden erkekler bana hep tehlikeli geliyor. Hayat
benim yaşadıklarımın çok ötesinde bir yer. Daha fazla acıyla yüzleşmek zorunda
kalan, her gün sokakta yatıp türlü tehlikelere göğüs geren insanlar var bunu da
biliyorum ama kendimle de yaşamıyorum anlıyor musun. İnsanın kendisiyle yaşamak
zorunda kalması büyük bir ceza.
Hayatımı güzel kılacak bir şey yok. Her şey
telefonun içinde. Arkadaşlarım, paylaşımlarım, başkalarının hayatı hep o lanet
telefonun içinde. Etrafım bomboş. Ölmeden önce hayatım gözlerimin önünden nasıl
film şeridi gibi geçecek acaba merak ediyorum. Ortada doğru düzgün anı yok ki
neyi görücem. Beni bir türlü anlamayan iki ebeveyne sahibim. Zaman zaman ortak
payda da buluşsak da birbirimizden çok uzağız. Onlardan ayrı bir hayata
ihtiyacım var. Çünkü aileyle yaşamak her ne kadar güzel gözükse de aslında can
sıkıcı bir şey. Hayatı keşfetmemi baltalıyorlar. Bunu onlara da söyledim ama
söylediklerimin pek bir değeri yok. Çünkü ekonomik özgürlük bu hayatta en
önemli önceliktir her zaman. İstediğin kadar başarıyla bitir okulu, iyi bir
kültürün olsun vs. bunları ekonomik özgürlükle birleştirmedikçe yaptıklarının
hiçbir önemi yok. Ben bunu anlayalı çok geç oldu. Hala bunun üstesinden gelmeye
çalışıyorum. Ölmemek için direniyorum.
Akademi bana istediğim gibi bir eğitim
sunmuyor. Verim alamıyorum okuldan. Bomboş geçiyor dersler. Hocalar o kadar boş
şeyler anlatıyor ki bazen benim burada ne işim var diyorum okuldayken.
Arkadaşlarım da aynı şeyi düşünüyor. Lisanstaki erkek arkadaşım benden daha
depresif bu konuda. Yanında eski arkadaşları olmadığı için çok mutsuz. Bu
çocuğa Kopil lakabını vereyim hadi. Gerçi beni biliyorsun lakap takmaktan
nefret ederim ama burada mecburum. Kopil iyi hoş ama yüzeysel birisi genel
olarak. Durmadan hocaları eleştiren ve okulun anlamsız olduğunu düşünen birisi.
Geçen gün yemek yerken yeni insanlara alışamadığını ve iki sene daha okumanın
gereksiz olduğunu söyledi. Bir yandan yemeğimi yiyip onu dinledim. O an
düşüncelerimde yalnız olmadığımı anladım. Benim gibi düşünen varmış demek ki
dedim içimden. Bodur bir kız var sınıfta, tek amacı ilgi çekmek. Lisanstan
arkadaşım o da. İyi birisi ama ilgi çekmek için bir taraflarını yırtmadığında
daha iyi anlaşıyorum.
Benim arkadaşlığımı sevdiler sanırım. Epey
kalabalık bir ortam oluşturduk. Birlikte etkinliklere katılıyor, cafede bir
şeyler içip sohbet ediyoruz. Öznur 'O insanlar hayatında fazla yer etmeyecek
takıl geç bence' dediğinde ona daha çok hak verdim. Çünkü etrafımızdaki çoğu
insanlarla takılıyoruz genelde. Birbirini gerçekten anlayan çok az insan var.
Etrafımdakilerin beni yeteri kadar anladığını düşünmüyorum. Basit bir mutluluk
oyunu oynuyorum sadece. Eve geldiğimde can hakkım bittiği için eski halime geri
dönüyorum. Beni ben olduğum için seven çok az insan var.
Telefonum sessizliğini korumaya devam ediyor
şu sıralar. Mesajlaştığım insanların sayısı giderek azalıyor. Öznur ve Ezgi
dışında düzenli olarak konuştuğum birileri yok. Arada Grace ile konuşuyoruz o
kadar. Onun dışında başkalarının hayatlarına ekrandan tanık olmak dışında bir
işlevi yok. Bir ara sosyal medya detoksu yapmayı denedim ama o da 4-5 saat
sürdü. Yani sosyal medyadan tamamen uzaklaşma fikrim suya düşmüş oldu.
Ne istiyorum peki? El ele tutuşabileceğim,
sevgisinden emin olduğum birini istiyorum hayatımda sadece. Bunun eksikliğini
çok yaşıyorum. Sevdiceğin elini tutamadım. Taciz olarak anlar diye cesaret edemedim
ama elini tutmayı, onun eli ellerimin arasındayken gözlerinin içine bakarak
konuşmayı çok istedim biliyor musun, ama olmadı. Sadece dakikalarca suskun bir
halde birbirimize baktık. Ben konu farklı konulardan konuştum o yüzeysel
şekilde devam etti sohbete. Asla bir sohbetin içine giremedik. İstiklale her
gittiğimde beni beklediği yer gözüme çarpıyor. Aylar önce beni orada
beklediğini bilmek, ilk sarılmamızın orada olması ne tuhaf. Şimdi bu kocaman
bir anıdan ibaret. Ona ilk sarıldığımda kendimi hafiflemiş gibi hissetmiştim
ama kendimi kandırıyormuşum. Çünkü karşımdaki insan beni sevmiyordu ve hiçbir
zaman da sevmeyecekti. Yanımdan ayrılmak için sürekli saatine bakan, konuşurken
başka yere bakan, bazen telefonla ilgilenen biriydi. Onunla ilk buluşmamızdan
sonra kendimden daha çok nefret etmiştim. Kendime olan nefretim asla bitmiyor.
Asla onun istediği gibi biri olamadığım için kendime kızıyordum. Kendimi
kandırmaktan başka bir bok yaptığım yok. Bir insanın bir insanı gerçek anlamda
sevmesinin imkansız olduğunu bilmiyordum tabii o zamanlar.
Önümüzdeki ay iki sınava gireceğim.
Bunlardan biri hayatımın önemli bir kısmında rol oynayacak. Bu yüzden çok
stresliyim ve zaman geçtikçe stresim daha çok artıyor. Tek başına çalışmak çok
zormuş gerçekten. Çalışıyorum elimden geldiğince ama yetmiyor. Birde kendi
içsel sıkıntılarım da işin içine girince daha da kötü bir hal alıyor. Geçen
hafta film festivalinde önceden konuştuğum birini gördüm. Tamamen kafamda
büyütmüşüm kendisini. Fotoğraflarda güzel olup da gerçekte çirkin olacağını
bilmiyordum. Hani beni kullanıp bir yere atmak isteyen biri vardı işte hah işte
bu o. Birkaç kez bakıştık ama beni tanımadı galiba. İlk bakışmamızın ardından
akşam mesaj attım neden konuşmadın vs diye, ee sen selam verseydin dedi. Daha sonra
devam etmedim. Yan yana yürümemize rağmen tanımadıysa oradan pek hayır gelmez
zaten. Grace'e bahsettim bu durumu. Onun söyledikleri bir bir doğru çıktı.
İkili ilişkilerde çok tecrübeli olduğu için fikrini alayım dedim. Harbiden
doğru çıktı. Bana 'Seni önemseyen biri olsaydı ne yapar eder seninle konuşurdu'
demişti Grace. Onun bu sözünden sonra pek umursamadım bu durumu artık.
Kötü biri olmaya çalışıyorum ama vicdanım
buna elvermiyor. Çünkü insanlar iyi niyetimi çok suistimal etti. Belki ben de
başkalarına aynısını yapmışımdır bilmiyorum ama bu durumdan hiç memnun değilim.
Her şeyden soyut bir şekilde yaşamak çok tuhaf. Telefonda gördüğüm insanların
hayatları gibi hayat yaşamak istiyorum. Geceleri kulüplerde dans edip
eğlencenin dibine vurmak istiyorum. Sanki böyle evdeyken hayatı kaçırdığımı
hissediyorum.
Hayatımı değiştirmeye çalışıyorum ama bundan
pek verim aldığım söylenemez. Artık kültür sanat faaliyetlerine katılmak da
istemiyorum. Çünkü bir süre sonra anlamsız bir hal alıyor benim için. En son
gittiğim tiyatro oyunu aşırı kötüydü mesela. Dayanamayıp arada ilk yarısında
çıktım. Film festivalinden o kadar sıkılmadım hatta keyif aldım ama bazı şeyler
yeterli gelmiyor bana.
Kısacası hayatın bana sundukları yetmiyor.
Daha iyi bir hayatın hayalini kurup geceleri yorganın altında kaybolmaktan
sıkıldım. Haneke'nin yedinci kıta filmini izledikten sonra epey etkilendim
filmden. Filmdeki ölüm sahnesi beni çok etkiledi. Bir ara düşündüm ama cesaret
edemedim. Çünkü filmde çok kötüydü bunu izlemek. Filmde böyleyse gerçeği daha
kötü olur kesin. O yüzden böyle bir şeyi asla yapamam diye düşünüyorum. Off
gerçekten bu kadar anlamsız bir hayatım olmasını istemiyordum ya. Neye elimi
atsam mahvediyorum. Böyle nereye kadar yaşarım bilmiyorum. Sen sen ol benim gibi
olma. Bu girdaba bir girdin mi bir daha çıkamıyorsun. Ben hala girdabın
etrafında sürükleniyorum. İşin kötüsü bundan kurtulamıyorum. Kafamın içindeki
hapishaneden kurtulamıyorum.
Bu da şarkımız olsun.
3 kişi benim de tuzum olsun dedi
Ölürken gözümüzün önünden ayfonlar, samsunglar, lg'ler geçecek bu gidişle:(( Ne acıklı di mi?
YanıtlaSilSeni seve seve dinlerim, özelden de yazabilir, arayabilirsin.
Kolaylıklar diliyorum..
Hayatımız ne kadar da anlamsız bir hal alıyor farkında mısın? Keşke böyle olmasa.
SilDesteğin için teşekkür ederim Elif. Herkesin kendi sınavı farklı galiba bu hayatta.
İnsanların ortak duygulara sahip olması güzel bir şey bence. Kopil de benim gibi düşünüyormuş mesela onu fark ettim. Duygu yoğunluğumuz zaman zaman farklı olabiliyor. Dün çok kötüydüm mesela, bugün arkadaşlarımla bir arada olunca kendimi biraz daha iyi hissettim. Hayat değişkenliklere gebe biraz da. O yüzden hislerimi olabildiğince yaşamaya çalışıyorum. Benim de öyle hep eksik şeylerim var ve bunlar asla tamamlanmaycak şeyler. İyi anlaşabildiğim insanların yanındayım şimdilik ama yalnızlıktan da şikayetçi değilim. Yalnızlığın insanı daha iyi geldiğini düşünmeye başladım. Bu konuda kendimi aştım galiba. Teşekkür ederim. Kendim kalmaya çalışıyorum ama bu çok zor şimdilerde. Yine de kendi mücadelemi vermeye devam ediyorum. Dönüş yapmıyor işte sorun orada. Sürekli benden bir şeyler alıyor alıyor ama geri dönüşü yapmıyor. Haliyle sinirleniyorum ben de. İlginiz için tekrar teşekkürler :)
YanıtlaSil