Hayat benim için tüm
monotonluğuyla devam ederken yavaş yavaş kendime olan inancımı geri getirmeye
çalışıyorum ama bu çok zor. Boğuluyormuş gibiyim ama etrafımda tutunacak bir dal
parçası bile bulamıyor gibi hissediyorum. Grace ile günler önce tartıştık. Ona hala
çok kızgınım. İçimden sürekli onunla kavga ediyorum. Rita ile de yollarımızı
tamamen ayırdık. Etrafımda beni yüzüstü bırakmayan insan sayısı bir elin
parmağını geçmiyor artık. Zaten insanların benden böyle çabucak vazgeçmesini
oldum olası sevemedim. Neden bu hep başıma geliyor gerçekten anlam veremiyorum
bazen. Benim de hatalarım olabilir ama karşı tarafın her şeyi böyle kestirip
atmasına anlam veremiyorum.
Günlerdir evden dışarı çıkmıyorum. Dün küçük
kuzenimin doğum günü kutlaması vardı annemle oraya gittik, gitmez olaydık. Onca
hevesle gittiğimiz kutlamaya asık suratla geri döndük. Sosyalleşmek adına
yaptığım bir şey yok şu sıralar. Evde kitap okumaya, dizi izlemeye, makale
yazmaya, kalan zamanımda da varoluş sancılarımdan doğan anksiyetemi dizginlemeye
çalışıyorum. Dün moralim o kadar bozuldu ki başım ağrıdı. Daha sonra
düşünmekten nefes alamaz hale geldim. Oda bildiğin üzerime yürüyor gibiydi.
Nefes alamıyordum. Montumu giyip kapıya çıktım, yarım saat kapının önünde derin
nefes alıp vererek yürüdüm. Sakinleşmeye çalıştım ama bu benim için çok zor
oldu. Annem ve babam bu konuda yetersiz bilgiye sahip oldukları için ne
yapacaklarını bilmiyorlar haliyle. Babam yüzünü tabletten ayırmayarak iyi olup
olmadığını sordu, sanki çok umrundaymış gibi. Nefes almam gerektiğini söyledim
sadece. Dışarısı çok soğuktu ama aldırış etmedim. Derin nefes alıp verirken
boktan hayatımı düşündüm her adımda.
Üniversitedeki arkadaşlarımla sohbet etmeyi
çok özledim. Geçen hafta cuma günü toplanmışlar bir cafede ama gidemedim. Çünkü
ne benim ne de annemin parası yoktu. Ondan da artık para istemeye utanıyorum. O
yüzden dışarı çıkma olayını azaltmaya çalışıyorum. Kendimden ve içine düştüğüm
durumdan ölesiye utanıyorum. İçimdeki ses durmadan kocaman harflerle UTAN UTAN
diyor. Aldırış etmemeye çalışıyorum ama çok zor bu benim için. Bana durmadan
eksik olduğumu, bir işe yaramadığımı, hiçbir şeyi düzeltemeyeceğimi söylüyor.
Bi ara bunu uyumadan önce yapıyordu. En sonunda dayanamayıp kulaklarımı tıkayıp
sus nolur sus diye bağırıyordum.
Geçen hafta yüksek lisans mülakatına
girdim. Yazılı sınavı gayet kolaydı. Zaten ondan yüksek puan almışım. Mülakat
gününde çok heyecanlıydım. Gece uyumadan önce kendimi nasıl ifade etmem
gerektiğini zihnime kaydettim. Sabah büyük bir stresle uyandım. Nasıl olacak,
takılıp kalacak mıyım soru sorduklarında diye içimden sorduğum sorular beni
yedi bitirdi yol boyunca. Lisanstan arkadaşımla birlikte girdik sınava. O
benden önce girdi. Kıza zor sorular sormuşlardı. Bunu öğrendiğimde iyice strese
girdim ama çaktırmıyorum tabi etrafa. Çünkü koyverirsem hiç başaramayacağımı
biliyorum. Onun puanları yüksekti bu yüzden girme ihtimali vardı. Benim de
yüksekti ama sonuç ne çıkacaktı bilmiyorum. Sözlü mülakatım gayet iyi geçti.
Jürideki hocaların sorduğu soruları tek tek yanıtladım. Duruşumdan taviz
vermeyerek bana yöneltilen soruyu heyecanıma yenik düşmeden cevaplamaya
çalıştım. Jüri başkanı kendimi ifade ediş tarzımı başarılı buldu. Jüridekiler
beni bölüme almak istediklerini yüzüme söylediler. Yazılı sınavdaki başarımı da
hesaba katarak benim bölüm için iyi bir öğrenci olacağımı düşünüyorlarmış.
Teşekkür edip yanlarından ayrıldım. Dışarda Duru vardı lisanstaki kız
arkadaşımla birlikte duruyorlardı. İkisi yakın arkadaş bu arada. Duru'nun
desteği bana çok iyi geldi. Beni sakinleştirmeye çalışıp her şeyin yoluna
gireceğini söyledi. Onun bu sözlerinden güç alarak mülakata girdim zaten.
Söylediği gibi güzel geçti.
Mülakattan sonra yemek yemeye gittik. Günün
çoğunda sınav hakkında konuştuk. Sonuçlar yarın açıklanacak. Girip
girmeyeceğimi kesin olarak bilmiyorum. Bu bilinmezlik beni deli ediyor. Bir
sürü insan mülakata girdi ve ne aldıklarını bilmiyorum. Dolayısıyla net bir şey
söyleyemem. Kendime alanımda güveniyorum. Eğer sorun çıkmazsa kazanacağımı
düşünüyorum ama esas sonuç ne olur orasını bilemiyorum. Yine de umutluyum. Her
iki sınavdan yüksek puan almak da benim için bir başarı sayılır. Yemekten sonra
çay içelim dedik. En kazık mekana gitmişiz beyoğlunda. Atlas sinemasının
çıkışındaki çaycıya sakın gitmeyin. Küçücük çaya iki lira verdik. Hala içimden
küfrediyorum adamlara. Daha önce de rastgele gitmiştik. Bir fincan çaya 5 lira
verdik. Şahsenemle etmediğimiz küfür kalmadı arkalarından. Çok sinirlendim
gerçekten. Bu kadar fiyatı hak edecek bir şey de değil sonuçta.
Daha sonra alışveriş yapmaya gittik. Ben
kendime kitap aldım bölümümle ilgili. O gün benim için genel olarak güzel
geçti. Duru ile birlikte makarna yedik. Kendimize söz vermiştik. Eğer sınavlar
güzel geçerse buraya gelip makarna yiyeceğiz diye. Dediğimiz gibi de oldu çok
şükür. Makarnacıyı çok sevdik. Makarna yerken grupta son olup bitenleri
konuştuk. O gruptan tamamen uzakta şu an. Benimle arkadaşlığını sürdürüyor
genelde. Makarna yemeğe giderken Mine Söğüt'ü gördük. Onu görünce aşırı
sevindim. Bu sefer beni tanıdı. 5 dakika ayaküstü konuştuk. Gülümsemesi ve
etkileyici bakışları hala aynı güzellikteydi. Kader her seferinde bizi
karşılaştırıyor. Bu duruma çok seviniyorum her seferinde.
Yemekten sonra tiyatro oyununu seyretmeye
gittik. Oyun da güzeldi genel anlamda. Sonra kahve içip ayrıldık. O günden
sonra günlerim hep monoton geçmeye başladı. Geçen haftanın en güzel günü oydu.
Gerçi maddi anlamda yeterli durumda değildim ama yine de iyi idare ettim.
Paramın çoğunu o gün harcadığım için cuma günü gruptakilerin yanına gidemedim.
Onlarla bir arada olmayı çok seviyorum. Onlarla birlikte sigara içmeyi (içime
çekmiyorum), sohbet etmeyi özledim. Kafa yapılarımız hemen hemen uyduğu için
kolay anlaşılıyoruz. Duru ''Seninle arkadaşlık sorunu yaşayan insanı
anlamıyorum'' dedi o gün. Ben hatasız biri değilim, hatalarım var ama çözüm
odaklıyım daha çok. Sorun varsa çözülür eğer çözülmüyorsa bir daha açılmamak
üzere rafa kaldırılır.
Grace ile aramız limoni. Bu durum beni
tahmin edemeyeceğim kadar çok üzüyor. Eskiden kendi kendime ''Hayatım bok gibi,
çevremde fazla insan yok ama en azından Grace var. Onun arkadaşlığı bana
yeter'' derdim ama artık diyemiyorum. Grace, hayatımda eksikliğini hissettiğim
boşluğun bir kısmını dolduruyordu arkadaşlığıyla ama artık yapmıyor. Çünkü
ilgisini kaybetti bana karşı. Ona gönül meselemle alakalı bir şey söyledim.
Bana hiç tahmin edemeyeceğim bir şey söyledi. ''Biraz kendine vakit ayır,
kendinle kal. Başkalarının sözlerine çok takıyorsun. Benim sözlerimi çok
önemsiyorsun. Yapma bunu hissediyorum'' gibi şeyler söyledi. Ben deliye döndüm.
Fazla ilgi göstermiyorum sadece onunla bir şeyler paylaşmayı seviyorum ama
belli ki çok gördü hanımefendi. Canım çok acıdı. Sanki beni kapalı bir kutuya
kilitleyip 'hadi bunun içinden çık şimdi' demiş gibi. Canım acıyor. Bu durumu ne
zaman düşünsem nefes dengem bozuluyor.
Göt gibi ortada kalmaya çok alışkın bir
insanım ama bunu en yakınım dediğim insan yapınca insan iki kat daha çok
üzülüyormuş. Başkası yapsa bunu siktir git deyip işime bakarım ama bunu Grace
söyleyince ne yalan söyleyeyim üzüldüm. Ondan mucize beklemiyorum. Ondan beni
anlamasını hiç olmazsa beni dinlemesini istiyordum ama bu ona fazla geldi.
Kendimi bu gerçekle yüzleştirmeye çalışıyorum. Ne zaman aklıma gelse daha çok öfkeleniyorum
kendime. Kimseyi hayatımın merkezine koyduğum falan yok. Hayatımın bir merkezi
yok zaten. Sadece arkadaşlığını önemsediğim insanlar var o kadar. Ne
arkadaşlıktan ne gönül meselelerinden anlıyorum yeminle. Gönül meselesi
konusunda zaten berbat haldeyim. Grace'in bu konuda bana destek olacağını
düşündüm ama kıçını çevirip kendi yoluna gitti ya böyle bir şey olabilir mi?
Onun hayat standartlarına göre sıkıcı bir insan olabilirim, genelde sıkıcı olduğumu
söylerler insanlar ama ben de insanım. Benim de anlaşılmaya, dinlenilmeye
ihtiyacım var hepsi bu. Kimseden fazla bir şey istemiyorum zaten.
O günden sonra Grace ile konuşmalarımız
azaldı. Eskiden çok sık konuşurduk artık bu konuşmalarımız azaldı. Gelecek ay
İstanbul'a gelecek. Onunla görüşüp görüşmeme konusunda kararsızım. Çünkü
görüşürsem içimdeki öfkeyi dışarıya çıkaracağımı biliyorum. Çünkü tamamlanmamış
bir sorunu gün yüzüne çıkarmak gibi huyum var. Huysuzluk edip o günü zehir
edebilirim ikimize de. En iyisi hiç görüşmemek. Ama o zaman da üzülürüm çünkü
aylardır gelmesini bekliyorum fotoğrafına bakarak. Ben onu böyle özlerken onun
bana yaptığına bak allah aşkına ya.
Ben bana yapılan iyi ve kötü şeyleri kolay
kolay unutmuyorum. Bu aslında büyütülecek bir sorun değil ama neden bunu
söyleme zahmetinde bulundu bilmiyorum. Onu da kendi dertlerimle sıktım
anlaşılan. En iyisi bu konuda kimseye bir şey anlatmamak. Anlatınca boku
çıkıyor sonra. Duru ile bu gönül meselem hakkında konuştuk biraz. Hoşlandığım
kişiyi o da tanıyor çünkü. Bana o x kişiye güvenmemem gerektiğini söyledi çünkü
net biri değilmiş ilişki meselesinde. Ay bu konuda çok şanssızım gerçekten ne
yapsam olmuyor. Her insan sevilmek istiyor ama doğru insan tarafından sevilmek
istemiyor. Çünkü gönlünde hep başka birisi oluyor. Üstelik onu seven insan asla
yeterli gelmiyor. Doğamız böyle işte: Hep daha fazlasını istiyoruz. Kendimi bu
durumdan azat etmeye çalışıyorum ama çok zor. İçimde sevilmeye çok aç bir Vişne
var ve zaman geçtikçe kendini daha çok belli ediyor. Bu sevilmemişliğin arasında hala
ayakta kalabilmem bir mucize benim için. O x kişisiyle bir şeyler yaşamayı çok
istiyorum ama bunun imkansız olduğunu biliyorum. Kendimi kandırmanın manası
yok. İlişkiler konusunda her zaman çuvallayacağım çünkü kimse beni öyle derin
sevmedi. Benim sevgilerim de hep karşılıksız çıktı. Sevdiceği sevdim de noldu?
Piç edildi sevgim her zamanki gibi. Kendime çok kızıyorum. Kendime hala çok
kızıyorum. Bu kızgınlığım asla bitmiyor. Gün içinde, uyumadan önce sürekli
sinirli bir ses kulağımın dibinde salaklığımı, pişmanlıklarımı bağıra çağıra
yüzüme vuruyor. Susturamıyorum. Yaşamaya devam ettikçe susmayacak galiba.
Kendimi bu girdaptan sağ çıkaramıyorum.
Geçen hafta aynı zamanda iş görüşmesine de
gittim. Babamla geçen hafta söz dalaşına girdik biraz. Ondan kartını istedim
tiyatro bileti almak için. 9 liralık bir şeydi sonuçta. Kartını vermeye gönüllü
olmadı hiç. O yüzden istemiyorum tamam deyip odama gittim. O da arkamdan soğuk
sesle istemezsen isteme dedi. Ertesi gün annem onunla bu konuda tartıştı. Ona
''O senin tek çocuğun. Bir bileti ona çok mu görüyorsun'' gibi sözlerle
çıkıştı. O da anneme '' 25 yaşına geldi hala bizim elimizi gözlüyor utanmadan''
demiş. Annem bana bunları anlatırken benim hafiften gözlerim doldu. Doğalgaz
peteğinde ellerimi ısıtırken allahtan sabır diledim bol bol. Annem bu konuda
biraz daha destekleyici davranıyor. Babamsa gizli bir düşmanlığın pençesinde.
Ben de memnun değilim maddi yardım alma konusunda ama iş bulamadım. O yüzden
internette söylene söylene iş aradım. Bir tanesi geçen gün aradı, görüşmeye
gittim öyle. Kendimi iyi ifade etmeye çalıştım. Sonuç ne olur bilemiyorum.
Babamdan artık para almamaya karar verdim. Annemden de çok az alıyorum.
Yüzüklerin efendisi ve Harry potter konserlerine bilet alacaktım ama bu gidişle
asla alamayacağım çünkü biletler çok pahalı. Onları görmeyi de çok istiyordum.
Felsefe taşı konserinden çıktıktan sonra mutlu olmuştum. Eve güle oynaya
gitmiştim.
Dün eniştem, kuzenimin doğum gününde
herkesin içinde iş durumumu sordu. İş görüşmesine gittiğimi bunun için
çabaladığımı söyledim ama tanımadığım birçok insan vardı ve onların yanında
rencide olmuş gibi hissettim. Kendi işine sahip misafirlerse kibirle bana
baktı. Daha sonra ehliyetimin olmadığını çünkü babamın benimle ilgilenmediği
hakkında konuştular. Bu konuda hassas olduğumu bilmelerine rağmen herkesin
içinde konuştular. Utançtan kıpkırmızı oldum. Bildiğin kırmızıydım yani.
İçimdeki ses durmadan bana allah belanı versin allah belanı versin dedi. Onu
susturamadım. Televizyonda ankara havası çalıyordu ve ben sinir krizi
geçirmemek için kendimi zor tutuyordum. Dedem anneme çok kötü davranıyor. Yolda
gelirken annem kayıp düştü. Kolu şişti. Buz tuttuk eve geldiğimizde. Teyzemler
annemle ilgilenirken dedem sert bir şekilde bir şey olmaz abartma dedi. Diğer
teyzelerim aynı şeyi yaşasa onların etrafında dört dönerdi ama söz konusu annem
olunca üvey evlattan farkı yok. Eve geldik söylene söylene. Sinirim geçmedi bir
türlü. Mutfakta su içerken konuştuk annemle öyle. Bana ''Deden hep böyleydi.
Bana gün yüzü göstermedi. Diğer kardeşlerime daha iyi davrandı hep.'' gibi
şeyler söyledi. Kendimi yine çaresiz hissettim. Babamın ona olan sevgisi
tükenmişti. Ayrılma noktasına geldiler artık. Onlar da bunun farkında ama
boşanmıyorlar bir türlü. Böyle birbirine sevgi göstermeyen, tamamen soğuk,
sadece akşam yemeklerinde bir araya gelen bir ailenin içinde yaşamak beni bazen
çok yoruyor. Sosyalleşmeyi bile lüks sayıyorlar.
İş görüşmesine giderken çok stresliydim.
Geçen hafta sürekli kendimi ifade etmem gereken durumlar oldu. Önce mülakat
sonra iş görüşmesi derken ne yapacağımı şaşırdım. Büyümek çok boktan bir şey
gerçekten. Henüz 24 yaşındayım ama hiç yaşımın mutluluğunu içimde
taşıyamıyorum. Grace destek olmak yerine sırtını çevirdi. Rita desen bambaşka
bir şey. Tanımadığım insanların yanında kilom hakkında fazla konuşunca rahatsız
oldum. Bunu son konuşmamızda söyledim. Özür dilemek yerine üste çıkıp beni her
yerden sildi. Bir özür dilese sorun çözülecekti ama gururu buna elvermedi tabi.
Yaşça benden büyük olduğu için suçlu olduğunu kabullenemedi haliyle. Kilolarım
var evet ama bunu herkesin içinde belirtmesine gerek yok yani. Baş başa
konuşurken belirtebilir bu durumu ama tanımadığım insanların yanında mahcup
oldum. Kilolu arkadaşlarıma hiçbir zaman kilosu hakkında konuşmadım. Onu ye
canım bunu ye canım demedım demem de. Grace kilolarından rahatsızdı mesela ona
''İstersen 100 kilo ol umrunda değil. Ben senin arkadaşlığını, karakterini
seviyorum.'' dedim. Gel gör ki aynı desteği o bana vermiyor. Destek vermesin en
azından yanımda olduğunu hissedeyim o bana yeter. Beni böyle bıraktılar boş
yere. Umarım bir gün bu yaptıklarından pişman olurlar. Bu arada ben sürekli depresif biri değilim. Sadece içimi dökmek istediğimde buraya geliyor bir şeyler yazıyor ve gidiyorum. Genel olarak yer yer normal yer yer de depresif biriyim. İç huzurumu sağlamayamıyorum. İnsanların kafasını şişirmemek için buraya gelip yazı yazıyorum. Huzurum yok kısaca.
Kendime olan güvenim geçen hafta daha
iyiydi. Duru çok girişken olduğumu söylüyor. Onun desteği olmasaydı o günü zor
atlatırdım belki de. Gruptakiler destek mesajı attı bir gün önce. Ezgi ve Öznur
da aynı şekilde destek oldular. O ikisi zaten sürekli yanımdalar ve destek
oluyorlar. O yüzden çok şanslıyım böyle şahane dostlarım olduğu için. Sık
görüşmüyoruz. Çevremde hiç arkadaşım yok. Hepsi benden uzakta. Arkadaşlarımla
okulda görüşüyoruz işte. Dönüp dolaşıp hep aynı harabeyle karşılaşıyorum yani
kendimle.
Hayatımı değiştirmek için çaba göstermeye
çalışıyorum. İş aramaya devam ediyorum. İnsanlara bel bağlamanın manasız
olduğunu düşünüyorum artık. Kimse sevgimi hak etmiyor. Kimseyi mektup yazacak
kadar çok sevmiyorum artık. Çok çabaladım. Benim kadar kimse benim için çabalamadı
annem dışında. Kendi odamda anksiyete krizlerimi geçiştirmeye çalışmaktan da
yoruldum. Toplum içindeki insanların beni sözleriyle rencide etmesinden,
kendimden nefret etmeme neden olmalarından sıkıldım. Kendimi güçlüymüşüm gibi
göstermekten çok sıkıldım. Duygusal zayıflığım beni sadece bu şekliyle
tanımlamamalı. Ben sadece duygulardan ibaret bir insan değilim ya. Toparlanmaya
çalışıyorum. Kendime inanmaya çalışıyorum. Bu günleri de atlatacağımı
söylüyorum kendime defalarca ama etrafımdaki bu kötücül çevredeyken nasıl
sağlam bir ruh haliyle yola devam edebilirim bilmiyorum. 5 gündür evdeyim. 5
gündür. Allah kahretsin. Kendimi bu kabusun içinden çekip çıkaramıyorum.