Zaman çok çabuk
geçiyor. Daha geçen ay hayata gayet umut dolu bakıyordum. Şimdiyse sıradan
çinko karbon pilden farkım yok. Yaşama hevesim çabuk değişiyor. Kendimi bildim
bileli bu durum hep böyleydi zaten. Hiçbir zaman tam anlamıyla yoluna girmedi
hayatım. Ya parasızdım ya da sevgisiz. İkisini aynı anda yaşadığım dönemler de
oldu tabii. Onları geride bıraktığım için şanslıyım bir bakıma.
Hayatımda çoğu şeyi geride bıraktım. Bugünün
günlerden ne olduğunu hatırlamayacak kadar mutsuzum. Çünkü iş hayatı bildiğin
kurtlar sofrası gibi bir şey ve ben bu sofraya uyum sağlarken kendimi kaybolmuş
gibi hissediyorum. Yüksekteki arkadaşlarımla neredeyse haftalarca görüşmüyoruz.
En son Ocak ayında görüşmüştük dönem bittiğinde. O günden sonra fırsat bulup
buluşamadık. Bana ayıracak vakitleri yoktu çünkü. Ben acaba nasıl vakit
ayırırım diye düşünürken onların umrunda bile değilim abi. Hiçbir şekilde değer
görmüyorum arkadaşlarımdan. Bu durum sinirlerimi çok bozuyor. Tek istediğim şey
saygı görmek ve değer verildiğimi hissetmek. Gerisi pek umrumda olmuyor
açıkçası. Nispi'ye kaç kere dedim '' Parasız olmamız umrumda bile değil. Ben
seninle bankta oturur simit bile yerim. Hem mis gibi hava alırız. Yeter ki
buluşup keyifli vakit geçirelim'' diye ama umrunda olmadı. Hep bir bahane
sundu. Bütün bu söylediklerim bir kulağından girdi öteki kulağından çıktı.
Birkaç gün sonra başka yere arkadaşlarıyla gittiğini görüyordum tabii. Bu durum
sinirlerimi çok yıprattığı için görüşmeme kararı aldım. Görüşmeyeli bir yıl
olacak neredeyse. Arkadaşlığımı böyle süistimal eden insanlara artık geçit
vermiyorum. Bu durumda tamamen yalnız kalıyorum ama umrumda değil açıkçası eskisi
gibi. Benim çabalarım arkadaşlık ilişkilerimi bir yere kadar yürütüyor. Gerisi
gelmedikçe arkadaşlık ilişkilerimi asla yürütemiyorum. Benim için süreklilik
gerekiyor. Nispi ile bir daha zor görüşürüm gibime geliyor.
Sınırları keskin olan biriyim. Bunun
zararını bu zaman kadar hiç görmedim. Böyle olmak bana kendi içimde büyük bir
alan yarattı. Bu alanda kendi kendimi yiyip bitiriyorum acıdan. Gün içinde
kendime defalarca sakin ol yalvarırım sakin ol demekten çok sıkıldım. İnsanlara
tahammül edemiyorum. Ekonomik özgürlüğümü kazanmak zorunda kalmasam dışarıya
adımımı atmayacağım ama mecburum. Çünkü yetişkinlik demek eşittir sorumluluk,
mecburiyet demektir. İstesen de kaçamıyorsun sorumluluklarından yani.
Kendime karşı çok acımasız biriyim. O yüzden
kendimi en iyi ben eleştiriyorum sık sık. Tek avantajım var o da hayatımdaki
büyük puzzle çalışmasını görebiliyorum. Sorunun nerelerden geldiğini
görebiliyorum ama çözüme kavuşturamıyorum. Çünkü o parça oranın yeri değil ve
hiçbir zaman da uymayacak. O yüzden dağınık bırakıyorum.
Canım şu sıralar çok sıkkın. Evde doğru
düzgün kalmadığım için dinlenemiyorum. Kitap okumak için ekstra zaman yaratmaya
çalışıyorum. Çalışma saatlerim dengesiz olduğu için feleğim şaşıyor. Bugün
günlerden ne olduğunu bile bilmiyorum inanır mısın. Çünkü günlerin benim için
bir anlamı kalmadı. Her gün çalışıyorum, arada tatil yapıyorum ama onun da pek
bir anlamı kalmıyor. Öğrenciyken kendime daha çok vakit ayırıyordum. Tek eksik
yanım param yoktu o zamanlarda. Şimdiyse param var ama harcayamıyorum. Çünkü
sosyalleşemiyorum. Arkadaşlarımdan uzaklaşmanın bedelini çok ağır bir şekilde
ödüyorum anlayacağın.
Ekonomik özgürlüğümü elde ettim. Bu insanda
gereksiz bir özgüven yaratıyor. İnsanlar seni bir işin olduğu için önemsiyor.
Seni kaale almayan insan sırf işin var diye seninle konuşmaya başlıyor vs. Bu
çok boktan bir durum ve hiçbir zaman anlam veremiyorum. İnsanın değerini neden
parayla ölçüyoruz anlamıyorum. Cebimde beş kuruş olmayabilir ama bu beni
değersiz biri yapmaz ki. Toplum olarak buna çok şartlanmışız. Parasız =
Değersiz gözüyle bakıyor çoğu insan. Ailemin bana olan ilgisi 180 derece
değişti biliyor musun. Annem değişmedi öyle tabii çünkü destek veriyordu
sürekli bana ama babam ben işe girdikten sonra rahat bir nefes almış gibi
duruyor. İşe girmeden önce tablet almak istediğimi söylüyordum mesela deli gibi
karşı çıkıyordu. Mağazaya dolaşmaya gitmiştik, tabletlere bakıyordum, söylene
söylene mağazayı dolaştı. Burnumdan getirmişti yani anlayacağın. Tabletleri
bile inceleyemeden apar topar mağazadan çıkmıştım. Suratım beş karış asıktı
tabi. Şımarıklık yaptığımın farkında değildim tabii. Zaman zaman şımarık biri
olduğumun farkında varıyorum sonra kendine gel salak diyorum. Babamın o an ''
Şu an buna bütçemiz yok, birkaç ay sonra eminim alırız merak etme'' gibi bir
şey söylemesini beklerdim. Eğer böyle bir şey söyleseydi asla surat yapmaz,
anlayışla karşılardım ama beni çok büyük bir suçluymuşum gibi hissettirdi o
gün.
Sonra naptım? Aldığım ilk maaşla tablet
aldım. Babamın sesi çıkmadı. Hatta yeni tablete epey sevindi. İş yerine
giderken götürmeyi bile teklif etti. Tabii ki hayır dedim. Davranışlara önem
vermenin benim açımdan kötü yönleri var, insanları davranışlarıyla
değerlendiriyorum hep. Ondan anlayış bekliyordum, mucizeler yaratmasını
beklemiyordum. Ekstra bir şey istemiyordum. Tek istediğim samimice kurulmuş bir
cümleydi ama söylenmeyi tercih etti. Bu durum sinirlerimi daha çok bozdu. Artık
bir tablete sahibim. Kitap okuyorum genelde oradan.
Maaşımı aldığımda aileme lahmacun ısmarladım.
Epey sevindiler. Annem gururlandı. İçimde tarifsiz bir huzur hissettim. Annemi
gururlandırdığım için olsa gerek. Lahmacuna bayılıyoruz ailece. Bizim için bir
gelenek gibi bir şey. İlk maaş alan mutlaka lahmacun alıyor. Bu aslında aile içinde
kendini ispat etme seramonisi gibi bir şey. Toplumsal ölçüler içinde kendine
böyle bir yer edinmiş ne yazık ki. Benim için bu tür şeyler hiç önemli değil.
İnsanları parasına göre değerlendirmiyorum çünkü. Bana karşı nasıl davrandığı
önemli esas olan. Kimseyi parasına göre kategorize etmedim etmem de. Ne gerek
var? Sen de yapma böyle bir şey. Çevrende böyle birisi varsa ona destek ol. Ben
de geçmişte çok kötü bir durumda olduğumun farkındaydım. Ne param ne de doğru
düzgün eğitim hayatım vardı. Bir şekilde işe girdim biliyorsun. Öyle yolumu
bulmaya çalışıyorum şimdilerde.
Okulsuz bir hayata alışamıyorum. Kendimi çok
eksik gibi hissediyorum bu konuda. Gerçi hiçbir şey için geç değil ama ne
bileyim treni kaçırmış gibi bir his var içimde. Her şey vaktinde güzel oluyor
sanki. Gerçi Tegan benden çok büyük ve epey sorumlulukları olan insandı. Hem iş
hem de okul hayatı vardı. Yüksekteki arkadaşlarımla da görüşmüyorum görüyorsun.
Grace olayı desen ayrı bir şey. İstanbul'a
geldi bir tek benimle görüşmedi. Çünkü en son yaptığımız konuşmada biraz aramız
açıldı. Ben ona epey kızdım ve ona karşı ilgimi yitirdim. Haftalarca mesaj
atmadık birbirimize. Şimdilerde yabancı gibiyiz. Geçen hafta 'Okulun ne zaman
tatil, müsait olduğuna görüşelim' vs gibi bir mesaj attı. Yüksek lisansı
kazanamadığımı, okulu bıraktığımdan haberi bile yok. O kadar umursamaz
davranıyor ki buna katlanamadım. Kendisiyle alakalı her şeyi biliyorum ama o
benimle ilgilenmeyi bile çok görüyor. Çok yoruldum bu durumdan. Okulu bırakmak
zorunda kaldım diye cevap verdim. Geri cevap bile yazmadı, bir neden? diye
sormadı. Sadece gördüğüm mavi bir tik o kadar. Değerim bu kadar işte: Mavi bir
tik. Gel de sinirlenme. Gel de bitirme bu arkadaşlığı. Hadi o an müsait değildi
olabilir ama sonradan geri dönüş bile yapmadı. Bu ve bunun gibi davranışları
yüzünden onunla da mesafeliyim artık. Konuşmuyoruz. Uzun bir süre de konuşmayı
düşünmüyorum. Onun seks maceralarını dinleyecek kadar boş vaktim yok açıkçası.
Hep kendi hayatından bahsediyor. Ben mesela bir şey anlattığımda aşırı
sıkılıyor. Dinlemiyor. Kendimi kötü hissediyordum böyle olunca. O yüzden artık
onu anlamayı bıraktım. Hem beni kim anlıyordu ki zaten? Neden kendimi insanlar
için harcayayım ki? Al gördüğümüz değer ortada canım o da mavi bir tık. Ötesi
yok. Böyle şeyler insanın değerini düşürüyor benim gözümde. Grace ile yollarımız tamamen ayrıldı sayılır. Bunu hazmetmesi benim için çok zor ama alışacağım. Her şeye alıştığım gibi buna da alışacağım.
Benim en büyük salaklığım her şeye fazla
anlam yüklüyorum. Biri önemsemediği zaman ona siktiri çekiyorum şimdilerde.
Umrumda değil açıkçası. Ben her sabah kendime defalarca neden beni böyle göt
gibi ortada bıraktı bu kız diye kendime soru sormaktan yoruldum. Bir insan
sabahın altısında bunu düşünür mü allah aşkına. Nasıl olabilir bu anlamıyorum.
Onların gözünde imkansız şeyler istiyorum galiba. Ulan alt tarafı azıcık ilgi
göstereceksin be çok mu zor!
Zaten çoğu insan için hiçbir zaman önemli
biri olmadım. Beni zayıf buldular. Çünkü anlayışlıydım ve insanlara olması
gerektiği gibi davranıyordum. Özellikle kız arkadaşlarıma uygun davranıyordum.
Ne yavşama, ne de onlara rahatsızlık veriyorum ama belli ki bu onlar için
zayıflık emaresi. Onlar kendilerine insan yerine koymayan erkekleri hep
hayatlarının merkezine koymayı tercih ettiler. Benim için düşündükleri şey bu:
''Vişne mi? Aa canım o da hayatımızın bir köşesinde işte, öylesine duruyor.
İşimiz düşünce ona soruyoruz bir şeyler.'' Ötesi yok yani.
Ölümü eskisi kadar düşünmüyorum. Keşke V for
Vandetta'daki adam gelip bana uykumda iğne yapıp öteki tarafa yollasa. Böylece
huzur içinde ölebilirdim ama böyle şeyler anca filmlerde oluyor. Bazen her şeyi
bırakıp kaçmak istiyorum ama nereye kaçacaksın? O göt sende var mı Vişne efendi
diye soruyor iç sesim, cevap veremiyorum. Çok boğuyor beni bu monoton hayat. Şu
sıralar tek yaptığım şey, işe gidip gelmek, iş çıkışı kahve içip müzik
eşliğinde kitap okumak ve uyumak. Onun dışında hiçbir şey yapmıyorum. Arada tek
başıma sinemaya gidiyorum değişiklik olsun diye. Hepsi bu. Hayat beni böyle
boktan bir monotonluk çemberine aldı. Ne zaman elinden kurtulmaya çalışsam
yakamdan tutup çemberin içine sokuyor iyice.
Onun dışında tiyatroya gitmeye çalışıyorum. Hiç güzel oyunlara denk
gelemiyorum şu sıralar. Dün Elektra'yı seyrettim. Devlet tiyatrosunda oynuyor.
Bence eli yüzü düzgün bir oyundu. Fırsat bulursan gidip seyretmeni öneririm.
Tiyatro bittiğinde gözlerimi kapatıp
alkışları dinliyorum hep. O zaman hiç olmadığım kadar mutlu oluyorum. Sahnede
oyunda olmak, bir rolü canlandırmak istiyorum ama bu koşullarda çok zor.
Tiyatrocu olmak, kendi yazdığım bir oyunu sahnede canlandırmayı çok istiyorum
aslında ama ailemin buna karşı çıkacağını adım gibi biliyorum. Yıllardır
kafamda oluşturduğum bir tiyatro metni var ama bunu yazıya dökmedim henüz.
Döksem de bir şey değişmeyecek. Ben mecbur bırakıldığım bir hayatın kollarında
mutsuz bir şekilde yaşamımı sürdürmeye devam edeceğim. İzlediğim oyunların
sonunda sahnedekileri alkışlarken keşke orada olsaydım diye içimden geçireceğim
sürekli. Hayallerime ulaşmaya çalışıyorum ama onun önünü bile kapatıyorlar.
Özgür değilim anlayacağın. Hiçbirimiz
değiliz aslına bakarsan. Hepimiz mecbur bırakıldığımız hayatları yaşıyoruz.
Çünkü mecburuz. Okumak zorundasın çünkü iyi bir iş için bu gerekiyor. Çalışmak
zorundasın çünkü para olmadan kimse kimseyi tanımıyor. Her şey para para para!
Anlıyor musun? Seni sen yapan şey cebindeki para. Kişiliğin, hayat görüşün,
düşüncelerin kimsenin umrunda değil anla şunu. Sen onlar için paradan ibaret
birisin. Paran mı var? Ooo en kral insan sensin. Ha yoksa yaşaman bile hata.
Böyle aptalca bir düşünce olabilir mi allah aşkına. Bu mudur insanlık
anlayışı?? Ee iş iş dediler işe girdim hani ne değişti. Yine kendimden nefret
ediyorum. Yine her gece ölmeyi istiyorum. Ne değişti allah aşkına. Maaşlı biri
olmak beni daha mı mutlu kıldı? Hayır, istediğim şeyi gidip alabiliyorum o
kadar. Onun dışında bok gibi bir hayata kurban gidiyorum. Keşke arkadaşlık
ilişkilerim biraz daha iyi olsaydı. O zaman hayat gözüme daha güzel görünürdü.
En azından şey derdim: Hayat çok boktan ama hayatı katlanır kılacak şahane
insanlar var yanımda. Ama tanıdığım bütün arkadaşlarım bir telefonun arkasında.
Görüşmek istediğimde görüşmüyorlar çünkü onlar için yeteri kadar değerli
değilim. Çünkü Alfa bir erkek olamadım onlar için. Sırma hep ''Sen evlenilecek
bir erkeksin. Sonunda sen kazanacaksın gör bak'' derdi ama onun bu
söylediklerine hiç inanmıyorum açıkçası. Ben her alanda kaybeden biri olmayı
başardım.
İş yerine alışmaya çalışmalarım devam ediyor.
Kimse beni tanımaya pek hevesli değil. Genel olarak mesafemi korumaya özen
gösteriyorum. İnsanlar sürekli birbirinin arkasından konuşuyor. Benim arkamdan
ne söylüyorlar acaba diye düşünmekten deli oluyorum bazen. Gün içerisinde çok
sıkılıyorum ama para kazanmak zorunda kaldığım için her şeye katlanmak
zorundayım. Maç sevmiyorum ama maç izledikleri için katlanmak zorundayım. Küfür
sevmiyorum ama küfür kullanmak zorunda kalıyorum. Çünkü ancak öyle benimsiyorlar
seni. Çok boktan bir durum biliyorum ama ortama dahil olmak için böyle
aptallıklara başvurmak zorunda kalıyorum. Küfür bir yanıyla rahatlatıcı bir
yanıyla rahatsız edici. Erkekler arasında yazısız kural gibi bir şey oldu artık
bu. Ölümüne nefret ediyorum ama küfür etmediğim zamanlarda onlar için görünmez
gibi biri oluyorum. Hiç sevmediğim davranışlara tanık oluyorum ama
yapabileceğim bir şey yok şimdilik. Çok yapay bir ortamda olmanın
huzursuzluğunu yaşıyorum. İnsanlar neden bu kadar yapay davranmak zorunda
anlamıyorum. Kendime vakit ayırmaya çalışıyorum. Kitap - kahve eşliğinde vakit
geçiriyorum. Çok lezzetli kahveler keşfettim. Uykusuzluk hayatımın bir parçası
olmuş durumda artık. Allahım iş hayatı niye bu kadar zor? Ben yeniden okula
dönmek, kuramcılar hakkında
arkadaşlarımla sohbet etmek, ucuz biralar içip, onlarla lezzetli yemek yemek
istiyorum. Bir dönem bunu yaşadım ve çok iyi geldi ama yükseği kazanamayınca
her şey koptu. Bana olan ilgilerini kaybettiler. Seni çok özlüyoruz, buluşmak
istiyoruz vs diyorlar ama fos yani gerisi gelmiyor. Ben vakit yaratırım siz
plan yapın diyorum ama asla plan yapılmıyor. Diyorum ya sana alfa bir erkek
olmadığım için beni o kadar değerli görmüyorlar. Mesela Miroğlu buluşmak istediğini söylediğinde kızlar hemen bir plan yapıp onunla buluşuyorlar. Asla onu ekmiyorlar, buluşma yerine gününde gidiyorlar. Ona olan ilgilerini asla yitirmiyorlar ama söz konusu ben olduğumda tam tersi oluyor. Bu haksızlığı daha fazla görmezden gelemiyorum. Ben de bunu hak ediyorum ama buna tenezzül bile etmiyorlar. Bu yazdıklarım aşağılık
kompleksimin bir parçası olabilir evet. Ne düşündüğünü az çok biliyorum. Ben de
senin gibi düşünüyorum ama çözüm bulamıyorum.
Kendimi değerli hissedemiyorum. Kendimi
değerli hissedecek bir neden bulamıyorum. Annemi mutlu etmek bana iyi geliyor
sadece. Ben karşımda bana bakan bir çift göz istiyorum. Karşımdaki insanın bana
benimle ilgili bir şeyler söylemesini istiyorum. Bana sevgisini, ilgisini
ispatlasın istiyorum. Çünkü şu sıralar buna çok ihtiyacım var. En son Duru ile
görüştük o bi nebze iyi geldi işte. Hayat yaşadıkça bombok bir hal alıyor. Gerçekten
heves meves bırakmadılar içimde. Hani ertesi sabah ne için uyandığımı bile
bilmiyorum. Günlerin yerini çoktan unuttum. Kocaman bir sevgisizlikten ibaretim
yemin ediyorum. İleride öldüğümde bana böyle davranıkları için çok pişman
olacaklar ve ben onları mezarı başımda kızgınlıkla seyredeceğim. Şimdilik
sabretmeyi seçiyorum. Asosyal, mutsuz biri olmaya bağışıklık kazanmayı inan ben
de istemezdim. Ne ile sınanıyorum bilmiyorum ama bütün bu yaşadıklarımı hak
etmiyorum.. Canım çok yanıyo
Bu da şarkımız olsun