Acıdan başka bir şey değilim

Pazar, Temmuz 01, 2018

İyi değilim. İyi olmaktan çok uzağım. Bir şeyler oldu ve içimdeki yaşama umudu yerini bilmediğim bir yere kayboldu. Üstelik ardında hiçbir bir iz bırakmadı. Uzun zamandır buraya bir şeyler yazmıyordum çünkü insanları üzmekten sıkıldım. Tanımadığım insanları üzmek, onların suratını kendi acizliğimle düşürmek bana saçma geldi. Şu sıralar hangi arkadaşıma içimi açmaya çalışsam açmamla kapamam bir oldu. Oysa dertleşecek birine çok ihtiyacım var şu sıralar. Kimse içimdeki acının derinliğini göremiyor. Bana bakıyorlar ama baktıkları kişi değilim. Kendimi böyle sefil hissetmekten nefret ediyorum. Bu özgüven meselesi değil aslında kendimi bildim bileli böyleyim. Çocukken de oldukça sessiz, etrafı büyük bir şaşkınlıkla izleyen, hep bir şeylere imrenen ama istediğini bir türlü elde edemeyen, anne ve baba sevgisinden yoksun biriydim.

   Canım sıkılıyor. Hayatın bu kadar anlamsız ve katı oluşuna canım çok sıkılıyor. Duygularımı yaşayamıyorum. Eskisi gibi yazı yazamıyorum çünkü yeteneğim köreldi. Bir de yazdıklarımın yeteri kadar önem taşımadığını düşünüyorum artık. Kim, neden benim yazdıklarımı okusun ki? Burada tek yaptığım şey kendi kendine sayıklama aslında.

   Sanırım mutlu olma ihtimalime inanmıyorum. Artık herhangi bir umut taşımıyorum içimde. Ne zaman bir şeylere karşı umutlu olsam en kısa sürede hüsranla sonuçlanıyor. Bunun etkisi de uzun süre çekip gitmiyor zihnimden. Eskisi gibi pimpirik biri değilim. Boşvermişliğin rahat kollarına bırakmaya çalışıyorum kendimi şu sıralar. Eski şarkılar dinliyor, bol bol tavana bakıyor, beni bir gram bile önemsemeyen bir avuç insanla saatlerce bir ofiste çalışıyorum. Genel anlamda monoton bir hayatım var. Her şeyim dengesiz. Yediğim yemek, uyuduğum uyku, günlerim... Hepsi karman çorman bir hal aldı ve ben bütün bunların arasında kaybolmuş gibi hissediyorum. İnsanları bencillikleriyle baş başa bırakma kararı aldım. Kimseyi zorla hayatınıza dahil edemiyorsunuz sonuçta.

   Grace ile birkaç gündür mesajlaşıyoruz ama genel anlamda beni anlamaya çaba harcamadığını düşünüyorum. Konu kendisi olunca sular seller gibi konuşuyor ama ben bir şey anlattığımda yorumsuz kalıyor ya da kesik kesik konuşuyor. Onun bu bencilliği beni yoruyor bazen. Ben de bir şeyler anlatmak, içimi dökmek ve biraz olsun hafiflemek istiyorum anlatınca ama o bunu bile çok görüyor. Ne fark ettim biliyor musun? İnsanlar karşılarında aciz, mutsuz, depresif birini görmek istemiyor. Ondan bu tarz şeyler duymak istemiyor. Duysa bile umursamıyor. Ne diyeceğini bilemiyor, sadece başını hafifçe sallayıp basitçe ''salla ya'' demekle yetiniyor. Oysa o an sussa ve bir dakika boyunca gözlerinin içine baksa ne kadar acı çektiğini görecek ama korkuyor. Çünkü o gözlerin içinde kendi korkusunu görmekten endişe duyuyor. O yüzden ne kadar görmezden gelirse o kadar iyi onun için. Ben insanların görmezden geldiği bir yarayım sadece. Başka bir şey değil.

   İki gündür yüksekten ve lisanstan arkadaşlarımla görüşüyorum. Yüksekteki arkadaşlarım bana karşı biraz daha ilgili. Özellikle Tegan ile olan arkadaşlığımız hala kaldığı yerden devam ediyor. Şahsenem de aynı şekilde bana karşı samimiyetini yitirmemiş. Sevginin etkisinden kaynaklanıyor galiba bu durum. Şahnesem bizim arkadaş grubuyla epey sorun yaşamış. Şu an Tegan ve ben konuşuyoruz onunla. Üçümüz iyi bir uyum sağladık kendi aramızda. İzinli olduğum günlerde onlarla buluşuyor, bira içip sohbet ediyoruz. Sigara ve bira eşliğinde hayatlarımızın ne kadar boktan olduğunu sorguluyoruz.

   Hissetiğim şeyleri anlatamıyorum insanlara. Çok mutsuzum ve bunu aşamıyorum dediğimde bunu duymuyorlar. Duysalar bile yüzlerinde acıyan bakışlara rastlıyorum. Halbuki tek istediğim bu histen kendimi azat etmek. Bütün acılardan, özlemlerden, beklentilerden kurtulmak istiyorum. Çünkü bunların hepsi birer yük. İnsanın belini ağrıtmaktan başka bir halta yaramıyor.

   Ben de artık kendimle ilgili bir şey söylemiyorum kimseye. Duvarlara bakıyorum. Boşluğa bakıyorum. Gökyüzüne bakıyorum. Dışarda beslediğim kedime bakıyorum. Kimsenin içimdeki boşluğunu göremediğini anladım artık. Çabalamanın pek anlamı yok bu saatten sonra. Bazıları sanıldığı gibi hayata kolay tutunamıyor. Arkadaşlarımla etkinlik yaptığımda kısmen de olsa iyi hissediyorum ama bu his kalıcı olmuyor. Eve geliyorum. Evde ağzıma kadar acıyla doluyorum. Annemin güvensiz ve sevgisiz tavırları, babamın vazgeçişi beni yoruyor. Geçen gün komşumuzun kızı ailesiyle gezmeye gitti. Ben ailemle en son ne zaman gezmeye gittiğimi hatırlamıyorum. Gitsek bile babamın aceleci tavrı yüzünden hiçbir şey anlamamışızdır. Üstelik kendisi bu gezme konusunda aşırı cimri. Ben de cimri insanları sevmiyorum. Gönlü geniş biriyim bu konularda. Dolayısıyla onlarla bir yere gittiğimde keyif alamıyorum. Çünkü cimriliği beni çileden çıkarıyor. Komşumuz zengin olduğu için paraya pek aldırış etmiyor. Bazıları bu yönden şanslı işte naparsın. Onun adına elbette seviniyorum ama keşke ben de böyle bir şeye sahip olabilsem. Ailemle bir yere gittiğimde sürekli stres yaşıyorum. İki sene önce tatile gittiğimde rezil olmuştuk babamın cimriliği yüzünden. Sırf ucuz otel bulacak diye berbat bir yere gittik.

   Bu ay bir haftalığına memlekete gittiler. Evde yine yalnız kaldım. Kendi kendime yetmenin tuhaf huzurunu yaşadım. Kendime yemek yapmak, bulaşıkları yıkamak, çamaşırları asmak vs. bana farkında olmadığım bir sorumluluk getirdi. Yalnız ve özgür biriydim o hafta. Hesap vereceğim kimseler yoktu. Kendimi farkında olmadan yalnız yaşamaya alıştırıyorum galiba. Küçüklüğümde de öyleyim zaten. Pek bir şey değişmedi anlayacağın. Bütün bunlara baktığında bok gibi bir hayatımın olduğunu görüyorsun dimi. Çocukken en azından anne- baba sevgisi alsaydım belki de şu an kendimi bu kadar çaresiz hissetmezdim.

   Geçen hafta bir yüksek lisans sınavına daha girdim. Yazılı sınav ortalama geçti. Unuttuğum çok şey varmış onu fark ettim. Akademiyi eskisi gibi sevmediğimi fark ettim o gün. Çünkü hakkım yenildi. Derece almama rağmen hakkım yenildi. Bunu asla kabullenemiyorum. Ha onca derece bir boka yaradı mı dersen yaramadı canım benim. Geceleri çalışmama yaradı anca. Evet haftanın altı günü düzensiz çalışma saatleriyle iş yaşamına adapte olmaya çalışıyorum. Düzensizlikten nefret ediyorum. Benim için her şey düzenli olmalı. Otobüs saatinde gelmeli, saatinde buluşulmalı, saatinde yemek yenmeli ve saatinde uyunmalı ama benim hayatımda bunlar yok şu sıralar. Bunu bir bakıma ben istedim çünkü mecburdum. Evde çürüyüp gitmek istemedim. Babamın laf çarpmalarına tanık olmak istemedim. Bu açıdan mantıklı bir karar verdiğimi düşünüyorum. Zorunluluklar insana istemediği şeyleri yaptırabilecek güce sahip. Benimkisi de o hesap işte.

  Şu sıralar kendimi duygusuz birine dönüştürmeye çalışıyorum ama bu çok zor. Yüksek lisans mülakatından düşük puan aldım. Dün sonuçlar açıklanmış, geçememişim yine. Allah resmen yüksek yapmamı istemiyor. Çok sinirlendim, çok sövdüm. Hem okula hem de kendime. Bunu bu hale getiren bir bakıma benim. Her şeyi tek tarafa yüklememek gerekiyor. Benim sorunum kendimle ilgili her şeyin farkında olmak galiba. Bu yüzden asla tam anlamıyla mutlu olamayacağımı düşünüyorum. Tedavisi olmayan bir hastalık bir nevi.

   Mülakatta heyecan yaptım. Bazı kuramcılar aklıma gelmedi. Yine heyecanıma yenik düştüm. Hocalar da epey önyargılıydı zaten. Hele birinin egosu odaya sığmıyordu. Derece yapmış, okumaya hevesli birini neden almadılar inan ben de bilmiyorum. Bir daha büyük ihtimalle böyle sınavlara girmeyeceğim. 3 kere denedim 3 kere yenildim. Artık salaklığımı daha fazla tescillemek istemiyorum. Arkadaşlarım umudumu kaybetmemem gerektiğini söylüyor ama bende umut falan kalmadı. Cidden kalmadı. Birisi gelse, şu ilik kanseri kızın yerine geç dese hiç itiraz etmeden geçerim. Çünkü yaşamanın zehirli ve insanı kahreden bir yönü olduğunu düşünüyorum. Yaşadıkça daha çok acı biriktiriyoruz farkında olmadan. Sonra onlar içimizde yer ediniyor. Büyüyüp kocaman olduğunda da nefes alamaz hale geliyoruz. Delirmemizin nedeni asıl bu işte.

   İş yerinde kayıp bir hayalet gibiyim. Kalabalık bir ortamda çalışıyorum. Çoğuyla iyi anlaştığımı düşünüyorum ama bunlar anlık sohbetler sadece. Mesai bitti mi onlar da gidiyor. Böyle olması bir bakıma iyi elbette ama bir şeyler eksik gibi geliyor. Beklentilerimi yok etmeye çalışıyorum. Ekip arkadaşımın beni sevmesini istiyorum ama o başkalarını daha çok önemsiyor sanki. Ben onunla ilgili çoğu şeyi biliyorum ama o beni sadece yemek yemeyi seven bir obur olarak görüyor. Oysa ben bundan ibaret biri değilim. Aylardır orada çalışıyorum kimse beni instagramdan eklemedi. Buna üzülmüyorum elbette ama böyle olmasını da istemezdim. Ben de eklemiyorum haliyle. Yanımdaki adam beni asla umursamıyor. Onun için bir şey ifade etmiyorum. Gerçi bir kere arkadaşlığımı sevdiğini söylemişti ama ne kadar samimiydi bilmiyorum. Çok yalnızım. Kalabalıkta bile yalnızım. Etrafıma bakıyorum öyle. Bu insanlar acaba beni hayatlarının neresine koyuyorlar diye düşünüyorum hep ama sonuç hüsran. Sanırım kimse için yeterli biri olamayacağım. Başka iş bulmaya çalışıyorum ama maalesef karşıma düzgün bir şey çıkmıyor.  Tek istediğim bana değer verildiğini hissetmek. Birinin bana nasılsın demesi bile modumu iyi yönde değiştiriyor. Ama insanlar ekranlara bakmaktan yanındakinin ne kadar acı çektiğini anlayamıyor. Kimse kimsenin acısını görmek istemiyor. Kafamızı kuma gömmemiz bu yüzden.

   Üniversitedeyken iyi bir maaşta çalışacağımı düşünürdüm ama istediğimi bulamadım. Onca çaba, emek bunun için miydi diyorum her seferinde. İşe her gittiğimde bugün istifa edeceğim diye kendi kendime söyleniyorum ama asla olmuyor. Beni sadece saatlerinin dengesizliği yoruyor. Onun dışında çevremdekilerden bir bakıma memnunum. Yazı yazmak istiyorum ama ona bile fırsat vermiyorlar. Böyle boş birine dönüştüm farkında olmadan. Yazı yazmak duygu ve biraz da ilham meselesi. İlham gelmiyor. Her şey kendi içimde ufalanıp yok olmuş gibi.

    Duruyla görüştüm geçen hafta. Mülakat sürecimde yine çok destek oldu. Kazanamadığımı öğrenince üzüldü epey. Sanırım mutlu olmam için çaba gösteren tek insan o şu sıralar. O yüzden onun davranışları benim için çok kıymetli. Birlikte moda sahiline gidip bira içip cips yedik. Denizi dinledim. Güneşli havanın tadını çıkardım ve kendi kendime dedim ki hayat aslında bu kadar basit. İnsanın yanında sevdikleri olunca böyle şeyler geçiyor aklından ama gün bitip eve geldiğinde ve o duvarlar yüzüne vurduğunda aslında o kadar basit olmadığını anlıyorsun. İçten içe varoluş sancısı çektiğin aklına geliyor.

    Kız arkadaşlarıma 'neden beni seven bir kız yok' diye serzenişte bulunmak çok aptalca. Kendimi çok aptal hissettim onlara bunu sorunca. Kızlar güçlü, düz, sorun çözen, duygudan uzak, sahiplenici erkek seviyor bunu anladım. Bunların çoğu da ben de yok. Dün arkadaşım çok utangaç olduğumu söyledi bu konuda. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Keşke ben de düz birisi olabilsem. Ekip arkadaşım çok düz biri ve yıllardır bir ilişkisi var. Ben duygusalım ve yıllardır sevenim yok. Fırsatım olsa robot olacağım ama ona da daha çok var ya.

   Hissettiğim çok şey var aslında ama bunları yazıya dökmek çok zor geliyor. Akademiyle yollarımı tamamen ayırdım. Bir daha o okulun yüzünü bile görmek istemiyorum. Tekrar aynı stresleri yaşamak istemiyorum. Yurt dışını görmek istiyorum. Mesela Santorini adasına gitmek istiyorum. Bu iş temposuyla bu hayalim gerçek olmayacak galiba. Bencil ol Vişne. Bencil ol. Ama nasıl? Sana bunları anlatmak bana acı veriyor. Çünkü benim yüzümden birinin üzülmesini artık istemiyorum.

   Göbeğimi bir türlü eritemiyorum. Yoldayken insanların sürekli göbeğime baktığını hissediyorum. Kilolu ve çirkin biri olmak çok boktan bir şey. Spor yapmaya ya da diyet yapmaya vakit bulamıyorum çünkü çalışma saatlerim elverişli değil. Ne zaman hayat standartlarım istediğim gibi olacak çok merak ediyorum ya. Sevdiğim işi sırf sevdiğim için yapmak istiyorum, mecburiyetten değil. Göbeğimi sevemiyorum. Kilolarımla hatırlanmak istemiyorum. Ekip arkadaşıma lakap buldum: Ash. Ash sürekli yemek yediğimi düşünüyor. Stres yüzünden olduğunu söyledim. 6 yıllık ilişkisi olan eleman bu işte. Bazen bana çok uzak olduğunu hissediyorum. Beni tanısın istiyorum ama pek hevesli değil galiba. Ben işimi yapıp gidiyorum sadece. Kafamdaki tek düşünce bu şimdilerde.

   Tegan, Şahsenem, Öznur, Ezgi, Duru ve Grace var şimdilerde hayatımda ama sadece varlıktan ibaretler. İçimdeki sevgi boşluğu böyle dolmuyor. Birinin elimi tutmasını istiyorum. Belki o zaman hafiflerim. Ekipteki arkadaşlarımın hepsi erkek. Erkeklere güvenemiyorum. Onları tehlikeli buluyorum. Geçmişten gelen bir şey bu. Geçmişte erkek gruplarıyla çok sorun yaşadım. O yüzden güvenemiyorum. Ekibe karşı da rol yapıyorum. Çünkü zorundayım. Küfür etmek zorundayım, maç izlemek zorundayım. Oysa bunların hiçbirini istemiyorum. Birinin bana sarılmasını ve iyi olacaksın demesini istiyorum ama o biri asla yanımda olmuyor. Yaşarken ölmek dedikleri böyle bir şeymiş meğer. Bergman haklı, insanın kendi gerçekliğini görmesi korkunç bir şey...


You Might Also Like

2 kişi benim de tuzum olsun dedi

  1. Selam Vişne!
    Öncelikle, lütfen yazmaya devam et. Biz seni okumaktan keyif alıyoruz. Senin yazmadığın zamanlarda aklımdan hep geçiyor Vişne ne yapıyor acaba diye :)

    Yaşamak zehirli sözün aslında bir nebze doğru, ama zehirli yönleri için panzehirleri de var. En büyüğü bir şeyleri unutmamızı sağlayan zaman, diğeri ise küçük büyük mutluluklar. İnsan nelerin kendisini mutlu ettiğini bulmalı önce.

    İnsanların sana bakarken gözlerinin içine bakmasını istiyorsun ve şunu fark ettim ki nasıl bakmaları gerektiğine dair fikirlerin var. Mesela sen dert anlatırken bir arkadaşının uzun uzun gözlerine bakıp acını anlamamasından şikayetçisin ama derdini anlattığında gözlerine acıyarak bakmalarından da şikayetçisin. Ama Vişne insanlar bakışlarına kadar tam olarak istediğin gibi olamıyor ki işte. Maalesef olamıyor. Ben de aynı şeyi yaşadım, insanların bana acıyarak bakmasından nefret ettim ve o andan sonra hiçbir derdimi anlatmadım. Buraya yazdım, günlüğe yazdım. Bir kısmını bir arkadaşıma anlattım, bir kısmını sevgilime, dertleri böldüm yani. Hep aynı kişiye sürekli dert anlatırsan onlar da sıkılıyor onu fark ettim. Sonra da bizden sıkılıyorlar. Bunu engellemek lazım.

    Onun dışında iş konusunda, sakın istifa etme. İş sahibi olmadan önceki yazılarınla karşılaştırıyorum da. Şu an en azından tutunduğun bir şey olduğunu görüyorum. Ben de çok kötü bir işte uzun zaman çalıştım biliyorsun ama yeni iş bulmadan bırakamadım. Aylarca nefretle çalışmaya devam ettim. Bu çok acımasızca ama en azından ekonomik özgürlüğümüz var.

    Son olarak, çoğu sorunumuzun temeli ailelerimiz. Özellikle psikolojik sorunlarımızın temeli kesinlikle onlar. Ben şöyle çözüm buldum, artık beklentim yok. Babamdan babalık yapmasını beklemiyorum, dayımların beni onaylamasını beklemiyorum, tam olarak annemin istediği kişi olmaya çalışmıyorum, ne derlerse desinler, ağlayıp sızlasam da üzüntümün uzun sürmesine üzün vermiyorum. Senin baban da böyle bir adam işte, değiştirebilir misin? Ben kendi babamı değiştiremedim. O da insan dedim, zayıf, eksik.. affettim, baya bir yük gitti. Affet diyemem. En azından bekleme, pikniğe gidip eğlenmeyi, birlikte tatile gidip aile olmayı falan bekleme. Hafifleteceğine emin olabilirsin.

    Çok çok mutlu olman dileğiyle, lütfen yazmaya devam et.

    YanıtlaSil
  2. Selam Moira :)

    Yorumun için teşekkür ederim. Yazma konusundaki teşviklerin için ayrıca teşekkür ederim. Eskisi kadar sık yazamıyorum. İş yoğunluğu, zihin yorgunluğu ya da ağır düşünce buhranları sebebiyle yazı yazasım gelmiyor. Yine de burayı ihmal etmemeye çalışıyorum. Vişne kendi cehenneminde yaşamaya çalışıyor işte. Beni mutlu eden şeyleri keşfetme konusunda yetersizim galiba bilmiyorum. Sevdiklerimle sosyalleşmek beni mutlu ediyor ama belli bir süre için bu. Ben de anlatmamaya karar verdim. Gerçekten hiçbir halta yaramıyor insanlara bir şey anlatmak. En yakınım dediğin insan bile anlamıyor seni. Bundan daha kötüsü yok bence. İşten istifa etmem ya çünkü elimdeki tek dal şu an. Onu da bırakırsam hepten mahvolurum. O yüzden sabrediyorum. Aile konusunda da haklısın. Piknik yapmayı çok istiyordum ama hiç olmadı bu. Galiba aile konusunda ümidimi yitirdim. Tek başıma olmak bana daha çok güç veriyor bunu anladım. Keşke böyle şeylere maruz kalmasam ama bu da hayatımın bir parçası işte.

    Yazmaya devam etmeye çalışacağım. Sen de çok ama çok mutlu ol hep ^_^

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Subscribe

subscibe