Boşluklarda yaşamaya çalışıyorum
Çarşamba, Şubat 13, 2019
Bazen neden bunları
yaşadığımı düşünüyorum. Düzenimin bozulması yetmiyormuş gibi psikolojim de
iyice bozuldu. Sanki her gün aynı günü yaşıyormuş gibi hissediyorum. Hani
karakterlerin ölüp tekrar dirildiği ve sürekli aynı günü yaşadığı o dandik
korku filmleri var ya tıpkı onun gibi işte. Geceleri düşünmekten uyuyamadığım
için öğlene doğru uyanıyorum. Annem her zaman yumurtayı çok iyi yaptığımı
söyler. Ona yumurta kırıyorum. Daha sonra Harry Potter filmi açıp kahvaltı
yapıyorum. Bir yandan kahvaltı yaparken bir yandan da filmdeki replikleri
söylüyorum. Annem bu duruma sinir olsa da belli etmiyor. Telefonunun kamerasından
içtiği kahve fincanının fotoğrafını çekip falcı uygulamasına göndererek umut
peşinde koşuyor. Onun da benim gibi bir umuda çok ihtiyacı var şu sıralar. Bana
sık sık ''Sen benim tek dalımsın. Seni kaybedersem yaşayamam'' diyor. Aynı şeyi
ona söyleyemiyorum. Çünkü söylersem üzüntüden gözlerimin dolacağını biliyorum.
Böyle şeyler konuşmaması gerektiğini söylüyorum. Daha sonra filmden bir replik
söyleyerek kahvaltıma devam ediyorum. Yumurta yine tam istediğim gibi olmuş.
Dışarıdaki kapalı hava içimdeki sıkıntıyı daha da büyütüyor.
Telefonumu açıyorum. Arkadaşlarımdan bir
tane bile mesaj gelmiyor. Hepsi işinde gücünde olduğu için kimsenin aklına bile
gelmiyorum. Telefonum öyle boş yere şarj yiyor anlayacağın. İşten ayrılalı bir
ay oldu ama iş yerinden birkaç arkadaşım dışında kimse mesaj atmadı. O kadar
çok sinirli ve üzgünüm ki anlatamam sana. Ya bu çocuk boş yere işinden oldu
acaba iyi midir morali nasıldır, bir hatrını sorayım demiyor çoğu. Ben bunları
hak edecek bir karaktere de sahip değilim. Yani öyle olmadığımı düşünüyorum.
Kimseye bilerek kötülük yapan biri olmadım hiçbir zaman. Bazıları için kötü
bile olabilirim orasını bilmiyorum ama hep içimden geldiği gibi konuştum
karşımdaki insanla. Sevmiyorsam sevmediğimi belli ettim sevdiysem gülümsedim
her seferinde. Bütün bu olanlara baktığımda yalnız bırakılışımın mantıklı bir
açıklamasını bulamıyorum. Bir insana hiç mi mesaj gelmez ya? Yok valla
gelmiyor.
Bu da şarkımız olsun
Şu sıralar sosyalleşmeye çok ihtiyacım
var. Çünkü odamda kaldıkça duvarlar üstüme üstüme doğru geliyor. Bu siktiğimin
koltuğuna oturdukça kendimden daha çok nefret ediyorum ama kımıldayamıyorum.
Çünkü dışarı çıkamıyorum. Dışarının tehlikelerle dolu karmaşık ortamına dahil
olmak istemiyorum. Dışarı çıkmak zorunda olduğumu biliyorum. Arkadaşlarımla
sohbet etmeye kafamı dağıtmaya çok ihtiyacım var ama günümüz dünyasında artık
arkadaşlık diye bir şey kalmamış ne yazık ki. Çok acı verici biliyorum ama bu
gerçekle yaşamayı öğrenmeye çalışıyorum. Yaşadığım semtte arkadaşım olmadığı
için tek başıma sahilde yürüyüş yapıyorum. Bu sefer kendimi denize atmak için
değil elbette. Hem denize atlasam ne değişecek ki? Hiçbir şey. Koca bir hiç.
Kimseye mesaj atmıyorum. Çünkü
arkadaşlığımın değerini bilmiyorlar. Grace ile bir sürü şey yaşadık sonuç ne
oldu? Kocaman bir hiç. Güven duygumun iyice içine ettiler. Ash ile geçen ay
görüştük ondan sonra da konuşmadık. Neden başlayan ilişkiler bir gün bitmek
zorunda anlamıyorum. Onunla düşünce yapımız birbirine çok benzediği için
kendime çok yakın hissediyordum. İlk birkaç ay bana alışamamıştı sonradan
alıştı diyebilirim. İşten ayrılmama en çok üzülen o olmuştu. Birlikte neredeyse
bir yıl çalıştık ee haliyle üzülüyor insan. Keşke yine birlikte bir şeyler
yapsak. Onunla bir şeylere sövmeyi, geceleri dandik filmler izlemeyi özledim.
Hayatım boyunca sürekli unutulan biri oldum.
İlkokul benim için kabustan öteydi. O yılları hafızamdan çekip çıkarmak
istiyorum. Aileme en çok ihtiyaç duyduğum yıllardı ve ben davranışlarım
yüzünden çok aşağılanıyordum. Kızlarla daha iyi anlaşıyorum diye işitmediğim
hakaret maruz kalmadığım psikolojik şiddet kalmamıştı. Üzerime yapıştırdıkları
etiket hala sırtımda duruyor. Kibar, anlayışlı, kızlara düzgün davranan biri
olmak diğer erkeklerin gözünde başka anlamlar taşıyordu. Bütün bunların
anlamını sonradan öğreniyorsun. En nihayetinde insan yaşaya yaşaya öğrenen bir
varlık. İlkokuldaki karşılaştığım insanların hiçbirini affetmedim.(Birkaç insan
hariç) Hala bir yerde karşılaştığımda yüzlerine öfkeyle bakıyorum. Hiçbirini
affetmeyeceğim. Öldükten sonra bile.
Lise desen zaten biliyorsun. Hep
mutsuzluklarla geçti. Arada güldüğüm anlarda oldu tabii ama hiçbir zaman
kendimi tam anlamıyla bulamadım. Hala da bulmuş değilim. Tek bildiğim şey
yazmak. Sadece yazarak bir şeylerden kurtulacağıma inanırdım hep. İçimde susmak
bilmek sesi birazcık olsun uzaklaştırmak için yazdım. İçimdeki ses beni
paramparça ediyor sen hiç duymuyorsun tabii.
Dışlanmalar aylar boyu devam etti. Aptal
platonik aşklar, kendine yer bulamama sıkıntısı, mutlu olamama sorunu hep
birlikte benimle yaşadı o yıllarda. Hiçbir şey çözüm olmadı. Birinin beni
sevmesi o yıllarda mümkün değildi. Neden beni sevmediklerini anlamıyordum.
Bende eksik olan şey neydi bilmiyordum o yıllarda. Lise yıllığında en fazla
arkadaş yazıları benim sayfamdaydı ama bu şimdilerde pek bir şey ifade etmiyor.
Sevgi dediğimiz şey içten ve kendiliğinden gelir. Onu zorlayamazsın.
Geçen gün Bebek'te Tegan ile birlikte
otururken yalnız kalışımdan bahsettim. Bana ''Doğru insanlarla karşılaşmamışsın
o yüzden'' dedi sigarasını içerken. Tegan'ın arkadaşlığı benim için çok şey
ifade ediyor çünkü davranışlarında çok samimi. O da benim gibi çok yara almış
insan ilişkilerinde ve bunu bir şekilde atlatmaya çalışıyor. Onun sohbetinden
güç almaya çalışıyorum şimdilerde.
Etrafımda sesimi duyacak kimse olmadığı için
yine buraya geldim. Öznur ve Ezgi'ye üzüntümden bahsetmek istemiyorum artık
çünkü onlar da sıkıldı bu durumdan. Bir haftadır mesaj atan yok grupta.
Gördüğün gibi insan hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyor çoğu zaman. İçimde
sebebini bilmediğim bir sıkıntı var blog. Nasıl anlatsam bilmiyorum ama
gerçekten düşündükçe daha kötü oluyorum.
Birkaç gündür Miyazaki'nin filmlerini
izliyorum. O adamın hayal dünyası o kadar güzel ki belki beni mutlu eder diye
düşündüm. Yürüyen şato filmine bayıldım. O kadar güzeldi ki tekrar tekrar
izlerim. Her açıdan dört dörtlük bir filmdi. Umarım dvdsini bulurum bir yerden.
Geçen gün bir kitabevinde Sezen Aksu'nun Sen Ağlama plağıyla karşılaştım.
Yıllarca bu plağı almak istedim ama bir türlü alamadım. Pikabım yok bu arada.
Tekrar piyasa çıktığı için bu plağı almak istedim ama alamadım. Plakla bir süre
birbirimize baktık. Alamadığım için içim gitti. Alsam evdeki kaosu düşünmek
bile istemiyorum. İşsiz olduğum için keyfi harcamalarda bulunmamam gerekiyor.
Bu yüzden kitap almıyorum. Üzüntüden doğru düzgün okuyamıyorum zaten. Çünkü
kendimi veremiyorum kitaptaki olaylara. Aklım başka yerde. Oysa o gün o plağı
almayı çok istemiştim. Pikabım olmasa bile onun odamda olması bana güç verirdi.
Tek başıma tiyatroya ve sinemaya gidiyorum
her zamanki gibi. Dün The Favourite filmini izledim. Fena film sayılmazdı.
Filmin müziklerini çok sevdim. Büyük ihtimalle oscar alacak. Devlet
tiyatrosundaki Hırçın Kız oyununu seyrettim. O da beklentilerimi kısmen de olsa
karşıladı. Tek başıma gittiğim hiçbir etkinlikten keyif almıyorum. Çünkü
hayatım boyunca hep böyleydim. Sıkılıyorum bu durumdan. Öznur'a göre bu durum
şahane bir şey olsa da benim için berbat bir şey. Çünkü etrafında senin dışında
yalnız birisi yok. İnsanlar ya arkadaşlarıyla ya da eşi dostuyla geliyor. Bu
etkinliklerden ne zaman keyif almayı öğreneceğim inan bilmiyorum. Tegan ile
birlikte sergi gezerken çok mutlu olmuştum mesela çünkü o da sanata karşı çok
ilgiliydi.
Bu aralar sürekli Youtube'da hayatlarına
dahil olamadığım insanların videolarını izliyorum. Tuvba diye bir kızın film
gösterimi videosuna denk geldim. O kadar güzeldi ki o arkadaş ortamı, orada
olmak istedim. Arkadaş ortamının o sıcaklığını yaşamak istedim. Taha da
videodaydı. Onunla tanışıp arkadaş olmayı çok istedim ama kader bizi bir türlü
buluşturmadı. Birkaç sene önce bir film çıkışında ayaküstü tanışmıştık ama ben
daha fazla konuşmak onun hayatına dahil olmak, birlikte film izlemek istiyorum.
Hiçbiri olmuyor tabii. Demek istediğim aynı beğenilere sahip olmamız iyi bir
arkadaşlığın başlangıcı olabilirdi. Twitter'dan mesaj atmama rağmen geri
dönmedi. Bakalım kader bizi tekrar ne zaman buluşturacak merak ediyorum.
Youtube'da tanımadığım insanların hayatına
dahil olma fikri beni çok yoruyor. Neden karşımda olduklarına anlam
veremiyorum. Her şey artık o tarafa doğru kayıyor. İnsanlar artık video izlemek
istiyor yazı okumak değil. Bir gün yazı okumak da değerli sayılacak buna
inanıyorum. Bunun dışında pek bir şey yaptığım söylenemez. Breaking Bad izleyip
kiraz saplı çay içiyorum. Gündüzleri mutlaka Türk kahvesi içiyorum. Uyumadan
önce mutlaka kitap okuyorum.
Her gün bir gün gerçek anlamda sevileceğime
inanarak uyansam da bu hiçbir zaman gerçekleşmiyor. İnsanlar beni tanımıyor.
Neden tanımıyor onu da bilmiyorum. Çocukken en sevdiğim çizgi film kahramanı
Sevimli Hayalet Casper'dı. Onun yalnızlığı nedense beni içine alırdı. Gittikçe
ona benziyorum. Hatta o bile olmuş olabilirim, bilmiyorum. Grace ile aram
tekrar eskisi gibi olur mu orasını hiç bilmiyorum. Yokluğumu hissetmediğine
göre demek ki onun hayatında önemli bir yere sahip değilim. Beni sevdiğini
söylemişti ama beni sevdiğine inanmıyorum. Çünkü gözlerinin içinde bir yerde
beni sevmediğini söyleyen ışıklar gizliydi.
Duru ile aramız hala limoni. Sebebini
bilmediğim şekilde bana oldukça soğuk davranıyor. Eskiden hiç bu kadar ilgisiz
davranmazdı. Neden böyle oldu aramız inan ben de bilmiyorum. Bazen bütün bu
başıma gelenlerin kocaman bir şaka olduğunu düşünüyorum. Hayattan tek istediğim
şey benzer zevklere sahip insanlarla arkadaş olup hayatın tadını çıkarmaktı ama
onu bile çok görüyorlar.
Sanırım neden bunların başıma geldiğini
hiçbir zaman tam olarak anlamayacağım. Eskisi gibi öyle aşırı duygusal değilim.
Zaman beni daha da katılaştırdı. Tepkisiz kalmamın sebebi bu olsa gerek.
Metronun tren raylarına bakmak ve bir anda atlamak her ne kadar kolay gibi
gözükse de aslında çok zor. Gerçekten çok zor ve bu ihtimali düşünmek bile
yorucu olabiliyor. Bu aralar çok sinirliyim ve kendimi bir türlü
sakinleştiremiyorum. Tanımadığım insanlarla yolda tartışmaktan nefret ediyorum.
İstanbul bence cehennemin ta kendisi. İçinde o kadar kötülük birikmiş ki hiçbir
şey temizlemeye yetmiyor. İzmir'de insanlar çok daha anlayışlı ve kibar görünüyorlardı.
25 yaşındayım ve elimde avucumda yine
hiçbir şey yok. 1 aydır doğru düzgün evden dışarı çıkmadım. Hayattan keyif
alamıyorum. Etrafımın beni seven insanlarla dolup taşmasını istiyorum. Bu
aralar yalnız kalmak daha da yorucu olmaya başladı. Geceleri uyuyamıyorum.
Sürekli düşünüyorum neden böyle olmak zorundaydı diye. Aşık olmaktan
kilometrelerce uzak olduğumu hissediyorum. Kimsenin beni sevmeyeceğini çoktan
anladım. O yüzden artık bunu eşelemiyorum. Yaşamak bazı günlerde çok zor oluyor
biliyor musun. Anneme defalarca beni öldürmesini söyledim. Söylediklerimi hiç
duymadı bile. Eskisi gibi hayat dolu olabilir miyim bilmiyorum. Bütün bunlar
bir gün geçecek mi yoksa ben bunlarla yaşamayı öğrenecek miyim bilmiyorum. Her
gün eksilerek yaşıyorum ve bununla yaşamak gittikçe zorlaşıyor.
Bu da şarkımız olsun
4 kişi benim de tuzum olsun dedi
Hayat sana ne veriyor, insanlar ne sunuyor, gökyüzü sana ne demek istiyor, annen ne kazandırıyor, iş yaşamı seni nasıl niteliyor..
YanıtlaSilbu soruları tam tersinden sormayı denersen bence 25 yaşında daha fazla ışık gelecektir.
Sen hayata ne veriyorsun?
Kendine üzülmek, dünyadaki en büyük self-kazıktır. 35 yaştan sesleniyorum dostum!
23 yaşındayım. İş hayatım var ama dört duvar arasında ve yalnız çalıştığım için mutsuzum. Keşke senin gibi odamda oturabilsem, evde olup kahvemi yapıp içebilsem, mısırımı patlatıp annemle film keyfi yapabilsem diyorum.
YanıtlaSilNe var biliyor musun? Hepimizin içinde aynı sıkıntılar var. Yemin ederim. Yalnızca bazıları bunu kolayca kabullenip bencilleşebiliyor. Arada kalmış ince ruhlu insanlarsa kolay kolay insan eskitemedikleri gibi, kendileri eskitildiğinde acı çekiyor. Giden her insan için ayrı ayrı acı.
Lise sondayken okulu bırakma noktasına geldim, çünkü son dönem o kadar mutsuzdum ki yemek sofrasında hıçkırarak ağladığım için yemek yiyemiyordum. Hala canımı acıtan şeyler var ama öğrendiğim de çok şey var.
- İnsanlara haddinden fazla değer verirsen, giderler.
- Ki değer ver veya verme eninde sonunda ilişkiler hafifler, uzaklaşılır, önemli olan tatlı tatlı uzaklaşıp tekrar oturulduğunda bile eski samimiyeti yakalayabilmektir.
- Başkası, sana kendinden daha fazla zarar veremez. Kendine ettiğin ruhsal işkence asıl cehennemdir. Yalnızlığınla barıştığın an hayat güzelleşir. (Ben henüz tam barışamasam da, bu konuda deli gibi ilerleme kaydettim, harika gidiyorum.)
Biraz uzattım mı bilmiyorum ama yazmak içimden geldi. Umarım gönlün kuş gibi hafifler.
Bir de. Sevgililer günün kutlu olsun. ^^ Bir arkadaşım söylemişti bana daha çok küçükken, küçük bir gül verip. "Bunu kutlamam için illa sevgili olmamıza gerek yok, sen benim yakın arkadaşımsın ve seni seviyorum" diye. Çok hoşuma gitmişti. Şimdi saçma sapan bir gün olduğunu öğrensem de sonuçta milyonlar bir anlam yüklediyse birilerini sevdiğimizi söyleyebiliriz bence.
Seni seviyorum VİŞNE.
Seni seviyorum ANNEM.
Seni seviyorum DÜNYAAAAAA. <3
40 yaştan sesleniyorum :) Lütfen ama lütfen kendine acımayı kes. Bu depresyonun arkasına saklanarak neden kaçıyorsun bu soruyu sor ve devam et yoluna. Kimse sana bir şey vermeyecek , mutluluk denen o saçma kelimeyi aklından çıkarmak gerekiyor. İYİ HİSSETMEK kitabını acilen al lütfen, hiçbir şey yapamıyorsan bunu yap ! Seni önemsiyorrum uzaktan uzağa ama ekran kapanınca hepimiz kendimizle başbaşayız..
YanıtlaSilİnsanların artık yazı okumak yerne sadece video izlemeyi tercih etmesi beni de çok yoruyor. Burada insanlar birbirlerinin derdini okuyor, destek oluyor. Orada bir milyon kişi de olsa hiçbiri samimi değil, tam tersi kırıcı yorumlar yazmaktan başka bir şey yapmıyorlar..
YanıtlaSilİşe girdiğin an kendini daha iyi hissetmiştin hatırlıyor musun? Yine işe gireceksin ve iyi hissedeceksin. Sadece sabretmemiz gerekiyor..