Hellooo! Ben geldim.
Uzun zamandır buralara uğramıyordum. Ölmüş olabileceğimi düşünmüştür eminim
bazılarınız, hayır canım henüz vadem dolmadı. Büyük bir öksürük savaşı eşliğinde
yazıyorum bu yazıyı. Şifayı fena kaptım anlayacağın. Ciğerlerimi üşüttüğüm için
öksürük krizleri yaşıyorum sürekli. Bu yüzden zor günler yaşıyorum. Annem
sağolsun yardımcı oluyor her türlü. Pekmezle balla bir şekilde idare etmeye
çalıştım. Daha sonra doktora gittim. Doktor da bir sürü ilaç verdi onları
kullanıyorum işte. Yalnız bu hastalık bu zamana kadar geçirdiğim en ciddi
boyuttaki hastalık olabilir. İnsanı gerçekten çok yoruyor. Üstelik ateşim de
çıkıyor ara sıra. O yüzden bazı akşamlar terlerken buluyorum kendimi.
Özgürlüğünün ve sağlığının kıymetini bil bak. Yoksa böyle benim gibi köh köh
öksürürsün. İşin kötüsü öksürüğümü duyan komşular pencerelerini kapatıyor.
Korkmayın henüz verem olmadım canım komşularım.
Epeydir ortalıkta olmadığım için nerede bu
Vişne diye merak etmişsindir eminim. İşimden ayrıldıktan sonra dev bir
depresyona girdim. Saçımı üç numara vurup evde ölmeyi bekledim sürekli. Bu süre
zarfında çok az kişiyle konuştum, kilo aldım ve kendimden nefret ettim sürekli.
Kendimi tanıyamıyordum artık anlayacağın. Benim için çok zor zamanlardı. Ha
atlattın mı diye soracak olursan atlatmadım, atlatamıyorum. Kafamın bir
köşesinde yeni bir işe başlamanın endişesini taşıyorum. Tekrar başarısız
olmaktan korkuyorum. İş sahasındaki özgüvenimi yitirmiş olabilirim. Bunu
kendimce düzeltmeye çalışıyorum ama çok zor gerçekten. Düşünsene aylarca
bildiğin işi yapıyorsun, üstelik konuşmaktan keyif aldığın insanlarla birlikte.
Ama bir gün o hikaye de bitiyor ve sen kendi hikayenle baş başa bırakılıyorsun.
Daha sonra sana tekrar başka bir hikayeye dahil olmanı söylüyorlar sen daha
hiçbir şey atlatamamışken. Hayat bu konuda çok acımasız maalesef.
Yazacak bir bulamadım anlayacağın. Vaktimin
çoğunu kitap - dizi - film üçlüsüyle geçirdim daha çok. Görüştüğüm arkadaş
sayım giderek azaldı. Koltuğumda oturup bir şeylerle oyalandım anca. Ara sıra
sahile gidip bol bol derin nefesler eşliğinde yürüyüşler yaptım, kısmen iyi
geldi. Dışarı çıkıp kahve eşliğinde kitap okudum. Mekanların insan ruhu
üzerinde etkisi olduğuna inanıyorum. Bu yüzden gittiğim mekanları iyi seçmeye
çalışıyorum. Çünkü enerji benim için çok ama çok önemli bir şey.
Mart ayı da aynı şekilde geçti. Oy verme
telaşını atlattıktan sonra askerlik olayı geldi çaktı. Bu sırada son dakika bir
olay gelişti: Babaannemin bacağı kırıldı! Babam apar topar memlekete gitti ve
bir hafta orada kaldı. Biz annemle askeri malzeme işlerini hallettik. Daha
sonra babam geldi ve biz başka maceraya doğru yola koyulduk.
Askeriyeye teslim olacağım gün başımıza
gelmeyen kalmadı. Babamın kafası kanadı yolda. Kafasını betona vurunca
kafasının ortası kanadı bir süre. Yara bandıyla durdurmaya çalıştık. Daha sonra
teslim olacağım birliği bulamadım koca şehirde. Arabayla şehrin içini turladık
sürekli. İnsanlara sormamıza rağmen bir türlü bulamadık. En sonunda bir adamın
verdiği yol tarifi sayesinde gideceğimiz doğru yolu bulduk ama o da ne?
Arabamız bozuldu! Ay ben bu kadar aksiliği hiç üst üste yaşamamıştım. Babamın
bir akrabası var, gözleri inanılmaz pis. Neye baksa kötü şeyleri beraber
getiriyor. Biz de onun bakışlarından nasibimizi aldık anlayacağın.
Teslim sırasında insanlara baktım.
Annelerin hepsi evlatlarına veda ettikten sonra ağlamaya başladı. Gözleri
kıpkırmızı anneleri görünce ben de üzüldüm biraz. Daha sonra annemle babamla
vedalaştım. Benim için vedalaşmak kolay olmadı açıkçası. Çünkü beni neyin
beklediğini bilmiyordum. Bide biliyorsun bende anksiyete var ve Mart ayının
sonlarına doğru çok kriz geldi gitti. Teslim olduktan sonra bambaşka bir
dünyanın içine girdim. Aşırı heyecanlı ve ne yaptığımı bilmiyordum. Daha sonra
kıyafetlerimizi verip bölüklere dağıttılar. Kıyafetlerimizi giydik, botlarımızı
bağladık ve sivil hayatı terk ettik.
İlk gün su bulamadık. Çeşmeden su içtik.
Ertesi gün suya ulaşabildik anca. Bunun dışında genel olarak kayıt işlemleriyle
geçti birkaç gün. Daha sonra her şey yerli yerine oturunca eğitimler başladı.
Bir sürü insan tanıdım ama hiçbirine ısınamadım. Vaktimin çoğunda tek
başımaydım ve bundan hiç sıkılmadım. Yalnızlık benim için eskisi gibi öyle çok
büyük sorun teşkil etmiyor artık. Birkaç tanıdıkla gayet idare ediliyor. Yanıma
tuşlu telefon almadığım için pişman oldum çünkü istediğim zaman annemleri
arayamadım. Zaten iki gün konuşamadık onlarla çünkü ankesör kartım iptal olmuş.
Kantinden kart alıp öyle konuşabildim. Komutanlar bize karşı oldukça iyi
davrandı ama insanlar için aynı şeyi söylemeyeceğim. Hiçbirini sevemedim. Güven
vermediler. Anlık sohbetlerden öteye gidemedi anlayacağın durum.
Askerde sürekli hastalandım biliyor musun.
İkinci gün burnum kanadı dişlerimi fırçalarken. Burnuma selpak takıp durmasını
bekledim öylece. Yanımda tabii ki kimse yoktu. Çünkü kimsenin sikinde olmuyor
böyle şeyler. Çok sinirim bozuldu bu duruma. Bir sonraki gün roll-on yere düşüp
parçalandı. Diş fırçam, macunum mahvoldu. Yenisini alabilmek için 45 dakika
sırada beklemek zorunda kaldım. Ateşim çıktı ve ilacım yoktu. İnsanlardan ilaç
istedim. Sağ olsunlar verdiler. Ateşimin geçmesini bekledim alnımdaki ıslak bez
eşliğinde. Revire öyle hemen götürmedikleri için beklemek zorunda kaldım.
Genel olarak hasta ve üşüyerek geçirdim
günlerimi. Limon suyu eşliğinde sağlıklı kalma çabalarım sürdü. Bu süre
zarfında kedimi, annemi, müzik dinlemeyi ve evimi çok özledim. Zaman orada bir
türlü geçmek bilmiyor arkadaşlar. Sanki başka bir boyutta sıkışıp kalmış
gibiydim. Ranzamın alt tarafında kalan çocuk egoist bir otçu çıktı. Benim
dışımdaki herkesle iyi anlaşıyordu. Kendini o kadar üstün görüyordu ki zor
tahammül edebildim. Çok tuhaf insanlarla karşılaşmak sinirlerimi bir hayli
yordu. Bir daha yüzlerini bile görmek istemiyorum açıkçası. Mutsuz bir grubun
içinde olmaktansa huzurlu bir yalnızlığı tercih ettim. Bol bol yürüdüm.
Doğum günümü yağmur altında elimde silahla
tanımadığım 380 kişi arasında üşüyerek kutladım. Sanırım geçirdiğim en kötü
doğum günüydü. Samimiyetsiz insanların dudaklarından dökülen kuru bir nice
senelere bile beni teselli etmedi. Ranza arkadaşım neden yalnız takıldığımı
sorunca insanların bana güven vermediklerini söyledim. Çünkü yüzlerine
baktığımda direkt olarak anlıyorum. Bu da benim süper gücüm galiba. Doğum
günümü kutlayamadığım için çok üzülüyorum. İlk defa mum üflemedim. Birkaç
arkadaşım doğum günümü kutladı sadece o kadar. Çoğunun aklına bile gelmedim
zaten.
Silah atışı yapılacağı gün panik atağım
tuttu. Komutana atış yapamayacağımı söylememe rağmen bir şey olmaz sakin sakin
yaparsın cevabını aldım. Atış yapmak tuhaf bir andı benim için. O kadar sesi
hiç bir anda duymamıştım. Bide bu zamana kadar elime silah almadığım için garip
bir duygu hissettim. Atış yaptıktan sonra yerime geçerken nefes alamadım bir
süre. Arkadaşlarım su falan verip sakinleştirmeye çalıştılar. Sağ kulağım
ağrıdı epey. Daha sonra ağrı geçti elbette ama atağın etkisi zor geçti. Genel
olarak yürüyüşlerle ve marşlarla meşguldük.
Annemler bir hafta sonu ziyaret edince
keyfim yerine geldi. Bir saat oturup sohbet ettik. Neler yaptığımdan bahsettim.
Onları görmek ayakta kalmam için bana güç verdi diyebilirim. Ayrılırken fotoğraf
çektirdik. Ben bölüğe giderken epey üzüldüm. Günler çabuk geçsin diye dua
ettim. Bir Pazar kar yağdı. Kar bizi epey hasta etti. Kaloriferleri açmadıkları
için günlerce üşüdüm. Hiçbir şekilde ısınamadım. Boyunluk aldım ama onu bile
çıkarmamızı istediler. Çıkartmadım elbette sakladım öylece. Sürekli sıcak bir
şeyler içerek ısınmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyordum. Gün içerisinde
konuştuğum insanlar vardı elbette ama pek ileriye gitmedi. Dediğim gibi o
samimi bağı hissedemedim hiçbirinde. Artık insanlarla öyle kolay kolay samimi
bağlar kuramıyorum. Geçmişte bu yüzden çok yara aldığımdan olsa gerek. Çünkü
hepsinin geçici olduğunu biliyorum. Birkaç aya hepsi birbirini unutacak
sonuçta.
Son günlere doğru ciğerlerimi üşüttüğüm için
epey öksürdüm. Öksürmekten uyuyamadım. Akabinde ateşim çıktı. İlaçlarla
geçirmeye çalıştım. Yemin töreni için epey sabrettim anlayacağın. Ailemi görmek
beni epey duygulandı. Tören sırasında sırada beklerken bir süre ağladım onlara
kavuşacağım için. Yemin etmek muazzam bir andı. Tüylerim diken diken oldu. O
yürüyüşler, silah tutmalar, yeminler unutulmazdı gerçekten. Çok sevdim o anı.
Ailemin benimle gurur duymasına epey sevindim. Tören alanında marş eşliğinde
yürüyüşümüz bittikten sonra ailelerimize kavuştuk. Ben ilk beş dakika kimseyi
bulamadım. Gözlerim sürekli annemi aradı. O da beni deli gibi arıyor. Eee kolay
değil 7000 kişi arasında birbirini
bulmak. En sonunda bulduk ve uzun uzun sarıldık. İkimiz de birbirimizi çok
özlemişiz. Daha sonra teyzemle kavuştuk. O epey ağladı sarılırken. Ben de
duygulandım haliyle. Daha sonra ananemle sarılırken ağlaştık öyle. Tuhaf ve
duygusal anlardı benim için. Babamla sarıldıktan sonra hastalığımı sordular.
Soğuk hava çarptı dedim. Bu arada akşamları sürekli yağmur yağıyordu ve dışarı
çıkmak zordu.
Fotoğraf çektirdikten sonra kıyafetlerimi
teslim edip belgemi aldım ve ailemin yanına gittim. O yolu gülerek yürüdüm. O
formayı giymekten gurur duydum hep. İyi ki de giymişim. O günün akşamında ateşim yine çıktı. İlaç alıp bütün gün
dinlendim. Annem sürekli kontrol amaçlı geldi gitti, bir şeyler içirdi, alnıma
ıslak bez koydu. Durmadan terledim. Öksürüğüm geçmedi hiçbir şekilde. Ertesi
gün istanbul'a doğru yola çıktık. Yol benim için çok yorucuydu. Uzun yol hiç
bana göre bir şey değil. Sevmiyorum abi. O yüzden bir daha öyle uzun yol
seyahati yapmayı düşünmüyorum. 800 km yol gitmek öyle zor ki anlatamam sana.
Eve geldikten sonra epey yabancılık çektik.
Kedimin hastalandığını gördüm. Yokluğumda kimse ona bakmamıştı. O yüzden
öksürüyor ve hiçbir şey yemiyor. İyileştirmeye çalışıyorum ama düzelmedi bir
türlü. Günlerdir öksürüyorum. Geceleri öksürük yüzünden uyanıyorum. Doktora
gittik işte ciğerlerimi üşütmüşüm. Uzun bir süre dinlenmem gerektiğini ve ilaçlarımı
kullanmamı söyledi. İlaçları aldığımdan beri kullanıyorum. Umarım en kısa
zamanda bu öksürük belasından kurtulurum.
Bunun dışında Game of Thrones izledim. Yeni
sezon güzel başladı ama ikinci bölümünü hiç beğenmedim. Üçüncü bölümde çıtasını
yükseltecek büyük ihtimalle. Kitap okuyup bitki çayları içiyorum. Eve geldikten
sonra geceleri sürekli kabuslar görmeye başladım. Hem hasta olmak hem kabus
görmek yoruyor beni açıkçası. İstanbul'u çok özlemişim. Ezgi ve Öznur ile
konuşmayı da öyle. Sırma mesaj atmış ben askerdeyken. Öldüğümden korkmuş kız.
Beni önemseyen nadir insanlardan birisi.
Sana bir şey itiraf edicem. Galiba ben
Grace'e aşık oldum. Mabel Matiz dinlerken sürekli aklıma geliyor. Üniversite
zamanında bizi fuckbody sanıyordu insanlar ama yakın arkadaştık sadece. Epey
yakın hatta. O bana karşı cinsel bir şey hissedemeyeceğini beni güvenli bir
liman olarak gördüğünü ve çok sevdiğini söylerdi hep. Bir gün çimlerde
uzanıyordum mesela. Bana ''Yanına uzanmayı çok istiyorum'' demişti. Davet
etmiştim ama gelmemişti. Günlerdir onu düşünüyorum. Onu görmek, uzun uzun
sarılmak ve yüzünü ellerimin arasına alıp onu çok özlediğimi söylemek istiyorum. Bu duygu yoğunluğunun sebebini bir türlü anlamıyorum.
Aslında aramızdaki her şey bitti. Ağustos ayından beri hiçbir şekilde
konuşmuyoruz. Neden şimdi bende böyle bir duygu yoğunluğu oluştu anlamıyorum.
Gözümü kapattığımda aklıma o geliyor ve onun yanındayken kendimi mutlu
görüyorum. Ama gerçekte böyle bir şeyin ihtimali %0. Çünkü beni o şekilde
sevmiyor. Sevse bile onun tipi değilim. O kendini değersiz hissettiren
erkeklerden hoşlanıyor. Umarım bu aşk meşk olayını atlatırım ama çok özlüyorum
onu. O da beni özlüyor mudur acaba? Bilmiyorum. Ne zaman hak ettiğim hayatı
yaşayacağım çok merak ediyorum. Dünya canımı sıkıyor. Bütün bunlara neden
tahammül ediyorum inan ben de bilmiyorum. Neden sevilen biri olamıyorum anlamıyorum. 26 yaşında sevgisiz, geleceği olmayan
biri olmak canımı çok acıtıyor. Umarım bu günler de geçer.
Bu da şarkımız olsun.