Son bir haftada o kadar çok şey hissettim ki
hislerim birbirine karıştı. Bu pazartesi kendimi çok kötü hissettim. Başıma hem
iyi hem de kötü bir sürü şey geldi. Birçok şeyi kendi içimde yaşadım ve
hepsinin sonunda mutsuz oldum. Hayat eskisi gibi bana iyi gelmiyor. Her şey o
kadar tatsız ve yavan ki etrafımdaki güzellikleri göremeyecek kadar
körleşmişim. Bu benim suçum mu? Büyük ihtimalle evet. Dışarıda olan iyi ve
güzel şeyleri görmeye tahammül edemiyorum bu aralar. Kendi hayatım bu kadar
boktan olduğu için güzel şeyler yaşamak bir türlü kısmet olmuyor. Bu da benim
lanetim galiba.
Hayatıma yeni birisi girdi. Adı Minik. Kendisiyle bu
ayın başında tanıştık ve arkadaşlığımız epey ilerledi. Her gün mesajlaştığım
biri olması çok tuhaf geldi başlangıçta. Her sabah işe giderken günaydın mesajı
atıp uyumadan önce iyi geceler diyorum. Bu ilk zamanlar çok hoşuma gidiyordu
ama artık hoşuma gitmemeye başladı. Sevmeye ve sevilmeye çok ihtiyaç duyduğum
şu günlerde kendimi inanılmaz yalnız hissediyorum etrafıma karşı. Ofiste gün
içerisinde sohbet edip öğle yemeğini birlikte yediğim insanlar elbette var.
Benim dediğim şey tek başına olma hissinin derinden hissetmek. Yanında en
sevdiğin arkadaşın var ama sen yine de tek başına hissediyorsun. Bu gerçekten
çok korkunç bir his. Şimdilerde bu histen kendimi azat etmeye çalışıyorum ama
çok zorlanıyorum.
Minik 25 yaşında, akrep burcuna mensup ve bir danışmanlık ajansında
çalışıyor. Çok güzel gülüyor. Ona sarılmak bana şifa gibi geliyor. Bir iş
çıkışı onunla Nişantaşında buluştuk. Nişantaşını da hiç sevmem biliyor musun.
Oradaki çoğu insanın mükemmel olma takıntısı beni hem irrite etmiştir.
Nişantaşını çok yapay ve gerçeklikten uzak bir yer olarak görüyorum. Mekanlar
kaliteli elbette ama etraftaki insanlar dış görünüşüne dikkat etmekten kendini
yetiştirememiş ve bunu parasıyla doldurmaya çalışan birileri sadece. Her insan
için bunu söyleyemem elbette. Düşünceli hayvansever Nişantaşı sakinlerini aşırı
seviyorum. Benim sevmediğim tayfa görgüsüz zenginler daha çok. Nişantaşı beni
bu yönüyle tedirgin ediyor. İlk buluşma için pek gitmediğim bir yerdi.
O gün aşırı heyecanlıydım. En sevdiğim gömleğimi
giyip yanına gittim. Yargıcı'nın önünde buluştuk. Terli olduğu için sarılmak
istemedi. Yolda yürürken ayaküstü birkaç şey konuştuk. Daha sonra mantı yemeğe
gittik. Ben dışarda mantı yemeği hiç sevmem çünkü çoğu mekan güzel yapmıyor. O
gün yediğimiz mantı nedense çok hoşuma gitti. İlk buluşma olduğu için aşırı
heyecanlıydım ve konuşurken cümlelerime dikkat etmeye çalışıyordum. Birlikte
mantı yedik. Mantı yerken gündelik hayattan bahsettik. Benden pek elektrik
alamamış gibi bir hali vardı. Bunu fark ettiğimde bozuntuya vermedim ve mantımı
yemeye devam ettim usulca. O da sigarasını içmeye başladı mantısını bitirdikten
sonra. Bir yandan sigara içiyor bir yandan telefonuna bakıyordu. Tam bir sosyal
medya bağımlısı olduğu için gözü telefondan başkasını görmüyordu. Bense
gözlerimi ondan alamıyordum. Sürekli konuşmak, ona bakmak istiyordum iflah
olmaz bir romantik gibi.
Bir süre sonra farklı bir mekana geçip kahve içtik.
Kahve içerken bana tarot baktı. Tarotta birçok şey söyledi. Kendime adil olmadığımdan
bahsetti. Kendime adil olmazsam hayatımın mahvolacağını söyleyip durdu. Onu
hevesle dinledim. Birlikte sigara içip Nişantaşından bahsettik. Aynı okula
gittiğimiz için okuldan falan bahsettik. Hoşlandığı müzik hakkında konuştu. Bir
süre onu tanımaya çalıştım. Dışarıya karşı oldukça kapalı birisiydi. Akrep
burcu olduğu için duygularını asla belli edemiyordu. Bazen konuşmalarımızdan
sıkılıyor, sık sık gözleri boşluğa dalıyordu. Öyle olunca ben de kendimi
suçladım hep. Yine seni seven birini bulamadın Vişne efendi dedim içimden kahve
içerken.
Daha sonra beni metroya bıraktı. Yolda bir süre
sohbet ettik. Vedalaşırken bu sefer ona sarıldım. Onu kucaklamak tuhaf bir
histi. Güzel ve evindeymiş gibi bir his uyandırdı bende. Eve gelince sohbetimiz
devam etti. Günler birbirini kovaladı ve biz öyle konuşmaya devam ettik ama
aramızda bir sevgi bağı yoktu. Birini sevmek istemiyordu. Benden yeteri kadar
hoşlanmamıştı. Zamana bırakmayı ve ilişki istemediğini vurguluyordu sık sık.
Ben de sevmek ve sevilmek istediğim için bu durumdan aşırı rahatsızdım.
Bir hafta sonu çılgınlık yapıp evine gittim. Bu
benim için kırılma anlarımdan biriydi. Cesaretimi topladım ve yollara düştüm.
İçimdeki ses bu durumu asla onaylamıyordu. "Vişne yaptığın doğru değil, bu
doğru değil. Biliyorum isteklisin ama yapma nolur. Bu doğru değil. Vişne evine
geri dön" diye sayıklıyordu durmadan ama ben hiç dinlemiyordum. Ayakkabımı
bağlarken bile içimdeki ses beni durmadan rahatsız ediyordu. İçgüdülerime aşırı
güvenen bir insanım ama o gün nedense dinlemedim onu. Daha sonra yolda hep bunu
düşündüm. Yol bitti benim içimdeki düşünceler hala yerindeydi. Kapıcı dairesi
dediği evine gittim. Birlikte avrupa yakası izleyip bitki çayı içtik bir süre.
Daha sonra beni yanına çekip ona sarılmamı istedi. Ona sarıldım ve daha önce
hiç hissetmediğim bir şey hissettim adı huzurdu. Zamanın orada durmasını ve öyle
kalmayı istedim. Ellerimle kollarına dokunup bir yandan da ekrandaki diziyi
izliyordum. Çok mutluydum. Çok huzurluydum. Kafamda boşuna kurmuşum onca düşünceyi.
Bir süre romantik anlar yaşadık. Benim için oldukça keyifli anlardı. Bir
insanla bütün olma olayı gerçekten muazzam bir şey. Tutkulu bir insan olduğum
için bu anlardan daha çok keyif aldım.
Ertesi gün benimle olan sohbetleri gittikçe azaldı.
Kendimi çok kötü hissettim. Öptüğü yerler sanki alev alev yanıyor,
karıncalanıyor gibiydi. Durmadan ellerimi yıkadım. Eve gidince duş aldım yine
de geçmedi o his bir türlü. Kendimi kirlenmiş hissettim. Duygularımın kurbanı
olduğumu ve aptallığımı fark ettim. Beni anlasa anlasa Grace anlar dedim. Bütün
cesaretimi toplayıp aradım onu moladayken. İçinde yaşadığım durumu anlattım ve
kendimi çok kötü hissettiğimi ifade ettim. Bana demediğini bırakmadı. O kadar
kızgındı ki "Sen zaten böylesin, niye yaptın, nasıl yaparsın, kendini
sevmiyorsun, beyninde bunlara farklı tanımladığın için tuhaf hissediyorsun,
ağla bence" gibi şeyler söyledi. Epey söylendi ve hırçındı bana karşı.
Telefonu kapatırken keşke aramasaydım diye söylendim kendi kendime. Daha sonra
Sırma ile konuştum bu konuyu. Sırma daha anlayışlı ve destek verici tavırla
yaklaştı olaya. Pazartesi o kadar kötüydüm ki yediğim, konuştuğum hiçbir şeyden
keyif almadım. Minik'in bana karşı duyguları yokmuş, birinin elini tutmak
istemiyormuş. Gerizekalı madem istemiyorsun ne diye konuştun benimle! Çok sinir
oluyorum böyle şeylere.
Günlerce kendi kendime debelendim durdum bu ilişkide
azıcık bana sevgisini göstersin diye ama yok yok yok! Asla bir sevgi sözcüğü
kullanmıyor ve asla sevdiğini, hoşlandığını söylemiyor. O kadar üzülüyorum ki
anlatamam. Kendi kendime evcilik oynuyor gibi hissediyorum blog. O gün
yaşadıklarımızdan sonra benden soğudu sanki. Amacı oymuş galiba. Ben
ilişkilerime tamamen duygusal bakan biriyim ama sanırım ahmaklık yapıyorum
böyle yaparak. Grace, İzmir'de onu dinlemediğim için epey kırılmış. Onu
tüketmişim bencilliğimle. Bana diyor bunu inanabiliyor musun? Bana "Vişne
sen o kadar bencilsin ki hiçbir şey sana yetmiyor hep daha fazlasını
istiyorsun. Tükettin beni böyle yaparak. İzmir'de çok kötü bir anımda beni
dinlemedin." dedi. Kötü bir duyguda olduğunu bile fark etmedim. O an
söylese belki de hatamı telafi edip ekstra özen gösterebilirdim ama o susup 1
sene boyunca konuşmamayı tercih etti. Ben bunu anlamıyorum işte. Ortada bir
sorun varsa oturulup konuşulur, hatalar söylenir ve orta yol bulmaya çalışılır.
Grace'den böyle bir olgunluk bekleyerek hata ediyorum galiba. Ona bir daha
mesaj atmayacağım. Biz birbirimizin hayatından çoktan çıkmışız. Bitmiş yani
aramızdaki her şey. Telafisi de bundan sonra mümkün olmaz gibi görünüyor. Yani
öyle hissediyorum artık.
Minik ile olan ilişkim de sağlıklı ilerlemediği için
bitirmeye karar verdim. Bana acele ettiğimi, zamana bırakmamız gerektiğini,
mental olarak ilişkiye hazır olmadığını söylüyor. Önceki ilişkilerinde çok
sorun yaşadığı için birini hayatına almaya çok korkuyor. O yüzden isteksiz
davranıyor. Ben de sevgi kırıntısı görmediğim bir ilişkide yer almak
istemiyorum açıkçası. Dün Ash ve sevgilisiyle dışarı çıktık. Birbirlerine aşırı
yakışıyorlar ve çok uyumlular. Onlar adına aşırı seviniyorum çünkü mutlu olmayı
hak ediyorlar. Onların arasında 3. kişi olmak moralimi bozdu bazen. Çünkü bana
böyle bakan, elimi tutan, beni sevdiğini söyleyen biri yok yanımda. Minik
bunları yapamıyor. Yapmasını söylediğimde de sıkıldığını söylüyor. Öyle göt
gibi ortada bırakıyor beni anlayacağın. Ne çektiysem bu salak romantikliğimden
çektim zaten. Dün güzel bir gündü aslında sadece sevdiğim insanın da beni
sevmesini istedim ama sevmiyor. Bana karşı duygusu bile oluşmamış. Her
ilişkisini sağlam temeller üzerine kurduğunu söylüyor durmadan. Ben sanki
karlofça anlaşması imzalayalım diyorum! Alt tarafı güzel şeyler söyleyip elimi
tutacaksın ne var yani. Çok zor şeyler değil bunlar abi.Ha içinden gelmiyorsa o
zaman hiç vakit kaybetmeyelim. Gerçekten yoruluyorum psikolojik olarak.
Geçen gün deprem olunca o kadar paniğe kapılmadım.
Ash aşırı korktu. Ben ölümü beklediğim için kısmen rahatladım. Bu aralar ölümü
sık sık düşünüyorum zaten. Dışarıdaki hayatın bana göre olmadığını anladım
iyice. Birbirine sevgiliyle bakan insanların arasında kaktüsten farkım yok.
Dışarda olmaktan zerre keyif almıyorum. Evde kendi halimde geberip gitmek
istiyorum sadece. Daha gençliğimin ortasında düşündüğüm şu iğrenç şeylere bak
deliricem. Deprem olunca dışarı çıkıp sarsıntının geçmesini bekledik. Korkanlar
oldu ama ben çok tepkisizdim. İş yerindekilerle o kadar yakın olmamaya karar
verdim. Ash ile dertleşmek bana yetiyor. Ha iş yerindekiler de bana birini
bulmaya çalışıyorlar sürekli. Kendimi ortalık orospusu gibi hissediyorum böyle
anlarda. Beceriksiz, birini bile bulamamış, yalnız ölecek biri gibi
hissettiriyorlar böyle yaparak. Üstelik kilolarım yüzünden o kadar çok
eleştiriye maruz kalıyorum ki çevremden ve kendimden daha çok nefret ediyorum.
Halbuki ne gerek var bunlara? Niye eleştirmek yerine yapıcı şeyler konuşmayı tercih
etmiyor insanlar anlamıyorum.
Evdeki spor aletiyle her gün çalışıyorum ama tam
olarak verim alamıyorum. Dizi izlemekten ve kitap okumaktan da keyif almıyorum.
Anneme sık sık bana mezarlık alması gerektiğini söylüyorum. Delirdiğimi
düşünüyor kadın. Ezgi ve Öznur'a gündelik sıkıntılarımdan bahsediyorum bazen.
Bu durum onları sıkmasa da beni sıkıyor bazen. Negatif enerji yaymayı
sevmiyorum ama benim hayatım negatif enerjiden oluşuyor abi elimde değil.
İlişkilerde asla istediğimi bulamıyorum. Sen sen ol Akrep burcu biriyle ilişki
yaşama. Gerçekten insanı kanser eder bu insanlar. Hayatımda güzel şeylere yer
açmak istiyorum ama kötü şeyler o kadar çok yer kaplamış ki adım atamıyorum.
Üstelik bu kötü şeyler içimde yer etmiş ve kocaman olmuşlar. Tümör gibi içimde
yer etmişler. Söküp çıkarmak istiyorum ama o zaman da ölürüm diye endişe
ediyorum. Hayat çok tuhaf aynı zaman da çok kısa. Neslican gibi şahane bir
insanın ölmesine hala alışamadım. Keşke yer değiştirme şansımız olsaydı. O
kadar pozitif ve hayatı seven bir insanın hayata veda etmesi gerçekten çok
boktan bir durum. Böyle olmamalıydı.
İlişkilerimde bencil değilim. Sadece sevmek ve
sevilmek istiyorum ama bunun karşılıklı olmasını istiyorum. Bunun bencillik
olduğunu düşünmüyorum. Minik ilişkimizi zamana bırakalım diyor. Yani demek
istiyor ki seni istemiyorum ama yine de ayrılmayalım. Bu klasik bir yalandır
canım benim. O yüzden kanma sakın böyle söyleyenlere. Bana karşı ilgi duysaydı
belki hayata daha güzel bakabilirdim. Bir insanın seni sevmesi hayatını çok
değiştiriyor. Hayata daha güzel, anlamlı ve içten bakıyorsun. Diyorsun ki evet
ya hayat güzelmiş ve yaşayacak daha çok güzel şeyler varmış. Tek başına olunca
ya da ilişkin tek taraflı olunca bunları söyleyemiyorsun maalesef.
İş yerinde her şey olabildiğince sıkıcı ilerliyor.
Yaptığım işi seviyorum ama her gün aynı şeyi yapmak artık sıkıcı bir hal almaya
başladı. Müzik dinleyerek mesainin dolmasını beklemek çok çekilmez oluyor çoğu
zaman. Hava güzel olunca insan çimlerde sevdiğine sarılmak ve anın tadını
çıkarmak istiyor ama hayat şartları ve sorumluluklar buna izin vermiyor. Ben ne
zaman karşılıklı olarak sevileceğim blog? İnan artık çözemiyorum insan
ilişkilerini. Ezgi her şeyde negatiflik aradığımı söyledi. Negatiflik
aramıyorum aslında sadece bunlar gözüme çarpıyor elimde değil. Çocukken
yeterince onaylanmayıp sevilmediğim için bütün bunlar başıma geliyor. İlla
birinin bana kendimi hatırlatması gerekiyor yoksa kendi içimde kayboluyorum.
Bu aralar Levent Yüksel'in Tuana şarkısını dinlemeye
bayılıyorum. Şarkının sözleri bana çok anlamlı geliyor nedense. Onun dışında
kitap satın alma hastalığım azaldı. Artık kitap satın almıyorum. Keyifsiz bir
ruh halinde olduğum için hiçbir şey bana iyi gelmiyor. Arada sinemaya gidip
tost yiyerek film izliyorum salonda. Bir şeyler izlerken yemek yemeğe
bayılıyorum. Kız kardeşler filmini izledim en son ve aşırı hoşuma giden bir
yapım oldu. Sinemada izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Kendimden
ve hayatımdan memnun olmadığım bir dönemden geçiyorum. Bunu insanlara
yansıttığım için kendimi suçlu buluyorum sık sık. Çantamdaki prozac haplarının
hepsini tek seferde içip sonsuzluğa uğurlamak istiyorum kendimi ama yaşama
içgüdüsü devreye giriyor her seferinde. Yaşamın benim için gerçekten hiçbir
anlamı yok. Her şeyi daha fazla sevilmek için yapıyoruz. Birbirimizi sevmiyor,
sahte mutluluklar yaratarak oyalanıyoruz durmadan. Bütün bu yapaylığın arasında
sıkışıp kalmaktan nefret ediyorum. Nefes almak istiyorum artık. Nefes
alamıyorum. O gelsin elimi tutsun istiyorum ama hiçbir şey olmuyor. Ben insan ilişkilerinden bir bok anlamıyorum galiba.
Her sabah mutsuz uyanıyor her gece mutsuz uykuya
dalıyorum. Varlığımın hiçbir manası yok. Annem bile bana karşı eskisi gibi
sevgiyle bakmıyor. Memlekete gidince daha mutlu olmuş. Kendimle ne yapacağımı
bilmiyorum blog. Gerçekten bilmiyorum. Keşke birisi içeceğime yanlışlıkla zehir
falan katsa da geberip gitsem. Sürekli hayal kırıklığına maruz kalmaktan çok
sıkıldım. Levent Yüksel sana yalan söylüyor Tuana, o baharlar asla gelmeyecek.