Sana söz yine baharlar gelecek

Cumartesi, Eylül 28, 2019


Son bir haftada o kadar çok şey hissettim ki hislerim birbirine karıştı. Bu pazartesi kendimi çok kötü hissettim. Başıma hem iyi hem de kötü bir sürü şey geldi. Birçok şeyi kendi içimde yaşadım ve hepsinin sonunda mutsuz oldum. Hayat eskisi gibi bana iyi gelmiyor. Her şey o kadar tatsız ve yavan ki etrafımdaki güzellikleri göremeyecek kadar körleşmişim. Bu benim suçum mu? Büyük ihtimalle evet. Dışarıda olan iyi ve güzel şeyleri görmeye tahammül edemiyorum bu aralar. Kendi hayatım bu kadar boktan olduğu için güzel şeyler yaşamak bir türlü kısmet olmuyor. Bu da benim lanetim galiba.

Hayatıma yeni birisi girdi. Adı Minik. Kendisiyle bu ayın başında tanıştık ve arkadaşlığımız epey ilerledi. Her gün mesajlaştığım biri olması çok tuhaf geldi başlangıçta. Her sabah işe giderken günaydın mesajı atıp uyumadan önce iyi geceler diyorum. Bu ilk zamanlar çok hoşuma gidiyordu ama artık hoşuma gitmemeye başladı. Sevmeye ve sevilmeye çok ihtiyaç duyduğum şu günlerde kendimi inanılmaz yalnız hissediyorum etrafıma karşı. Ofiste gün içerisinde sohbet edip öğle yemeğini birlikte yediğim insanlar elbette var. Benim dediğim şey tek başına olma hissinin derinden hissetmek. Yanında en sevdiğin arkadaşın var ama sen yine de tek başına hissediyorsun. Bu gerçekten çok korkunç bir his. Şimdilerde bu histen kendimi azat etmeye çalışıyorum ama çok zorlanıyorum.

Minik 25 yaşında, akrep burcuna mensup ve bir danışmanlık ajansında çalışıyor. Çok güzel gülüyor. Ona sarılmak bana şifa gibi geliyor. Bir iş çıkışı onunla Nişantaşında buluştuk. Nişantaşını da hiç sevmem biliyor musun. Oradaki çoğu insanın mükemmel olma takıntısı beni hem irrite etmiştir. Nişantaşını çok yapay ve gerçeklikten uzak bir yer olarak görüyorum. Mekanlar kaliteli elbette ama etraftaki insanlar dış görünüşüne dikkat etmekten kendini yetiştirememiş ve bunu parasıyla doldurmaya çalışan birileri sadece. Her insan için bunu söyleyemem elbette. Düşünceli hayvansever Nişantaşı sakinlerini aşırı seviyorum. Benim sevmediğim tayfa görgüsüz zenginler daha çok. Nişantaşı beni bu yönüyle tedirgin ediyor. İlk buluşma için pek gitmediğim bir yerdi.

O gün aşırı heyecanlıydım. En sevdiğim gömleğimi giyip yanına gittim. Yargıcı'nın önünde buluştuk. Terli olduğu için sarılmak istemedi. Yolda yürürken ayaküstü birkaç şey konuştuk. Daha sonra mantı yemeğe gittik. Ben dışarda mantı yemeği hiç sevmem çünkü çoğu mekan güzel yapmıyor. O gün yediğimiz mantı nedense çok hoşuma gitti. İlk buluşma olduğu için aşırı heyecanlıydım ve konuşurken cümlelerime dikkat etmeye çalışıyordum. Birlikte mantı yedik. Mantı yerken gündelik hayattan bahsettik. Benden pek elektrik alamamış gibi bir hali vardı. Bunu fark ettiğimde bozuntuya vermedim ve mantımı yemeye devam ettim usulca. O da sigarasını içmeye başladı mantısını bitirdikten sonra. Bir yandan sigara içiyor bir yandan telefonuna bakıyordu. Tam bir sosyal medya bağımlısı olduğu için gözü telefondan başkasını görmüyordu. Bense gözlerimi ondan alamıyordum. Sürekli konuşmak, ona bakmak istiyordum iflah olmaz bir romantik gibi.

Bir süre sonra farklı bir mekana geçip kahve içtik. Kahve içerken bana tarot baktı. Tarotta birçok şey söyledi. Kendime adil olmadığımdan bahsetti. Kendime adil olmazsam hayatımın mahvolacağını söyleyip durdu. Onu hevesle dinledim. Birlikte sigara içip Nişantaşından bahsettik. Aynı okula gittiğimiz için okuldan falan bahsettik. Hoşlandığı müzik hakkında konuştu. Bir süre onu tanımaya çalıştım. Dışarıya karşı oldukça kapalı birisiydi. Akrep burcu olduğu için duygularını asla belli edemiyordu. Bazen konuşmalarımızdan sıkılıyor, sık sık gözleri boşluğa dalıyordu. Öyle olunca ben de kendimi suçladım hep. Yine seni seven birini bulamadın Vişne efendi dedim içimden kahve içerken.

Daha sonra beni metroya bıraktı. Yolda bir süre sohbet ettik. Vedalaşırken bu sefer ona sarıldım. Onu kucaklamak tuhaf bir histi. Güzel ve evindeymiş gibi bir his uyandırdı bende. Eve gelince sohbetimiz devam etti. Günler birbirini kovaladı ve biz öyle konuşmaya devam ettik ama aramızda bir sevgi bağı yoktu. Birini sevmek istemiyordu. Benden yeteri kadar hoşlanmamıştı. Zamana bırakmayı ve ilişki istemediğini vurguluyordu sık sık. Ben de sevmek ve sevilmek istediğim için bu durumdan aşırı rahatsızdım.

Bir hafta sonu çılgınlık yapıp evine gittim. Bu benim için kırılma anlarımdan biriydi. Cesaretimi topladım ve yollara düştüm. İçimdeki ses bu durumu asla onaylamıyordu. "Vişne yaptığın doğru değil, bu doğru değil. Biliyorum isteklisin ama yapma nolur. Bu doğru değil. Vişne evine geri dön" diye sayıklıyordu durmadan ama ben hiç dinlemiyordum. Ayakkabımı bağlarken bile içimdeki ses beni durmadan rahatsız ediyordu. İçgüdülerime aşırı güvenen bir insanım ama o gün nedense dinlemedim onu. Daha sonra yolda hep bunu düşündüm. Yol bitti benim içimdeki düşünceler hala yerindeydi. Kapıcı dairesi dediği evine gittim. Birlikte avrupa yakası izleyip bitki çayı içtik bir süre. Daha sonra beni yanına çekip ona sarılmamı istedi. Ona sarıldım ve daha önce hiç hissetmediğim bir şey hissettim adı huzurdu. Zamanın orada durmasını ve öyle kalmayı istedim. Ellerimle kollarına dokunup bir yandan da ekrandaki diziyi izliyordum. Çok mutluydum. Çok huzurluydum. Kafamda boşuna kurmuşum onca düşünceyi. Bir süre romantik anlar yaşadık. Benim için oldukça keyifli anlardı. Bir insanla bütün olma olayı gerçekten muazzam bir şey. Tutkulu bir insan olduğum için bu anlardan daha çok keyif aldım.

Ertesi gün benimle olan sohbetleri gittikçe azaldı. Kendimi çok kötü hissettim. Öptüğü yerler sanki alev alev yanıyor, karıncalanıyor gibiydi. Durmadan ellerimi yıkadım. Eve gidince duş aldım yine de geçmedi o his bir türlü. Kendimi kirlenmiş hissettim. Duygularımın kurbanı olduğumu ve aptallığımı fark ettim. Beni anlasa anlasa Grace anlar dedim. Bütün cesaretimi toplayıp aradım onu moladayken. İçinde yaşadığım durumu anlattım ve kendimi çok kötü hissettiğimi ifade ettim. Bana demediğini bırakmadı. O kadar kızgındı ki "Sen zaten böylesin, niye yaptın, nasıl yaparsın, kendini sevmiyorsun, beyninde bunlara farklı tanımladığın için tuhaf hissediyorsun, ağla bence" gibi şeyler söyledi. Epey söylendi ve hırçındı bana karşı. Telefonu kapatırken keşke aramasaydım diye söylendim kendi kendime. Daha sonra Sırma ile konuştum bu konuyu. Sırma daha anlayışlı ve destek verici tavırla yaklaştı olaya. Pazartesi o kadar kötüydüm ki yediğim, konuştuğum hiçbir şeyden keyif almadım. Minik'in bana karşı duyguları yokmuş, birinin elini tutmak istemiyormuş. Gerizekalı madem istemiyorsun ne diye konuştun benimle! Çok sinir oluyorum böyle şeylere.

Günlerce kendi kendime debelendim durdum bu ilişkide azıcık bana sevgisini göstersin diye ama yok yok yok! Asla bir sevgi sözcüğü kullanmıyor ve asla sevdiğini, hoşlandığını söylemiyor. O kadar üzülüyorum ki anlatamam. Kendi kendime evcilik oynuyor gibi hissediyorum blog. O gün yaşadıklarımızdan sonra benden soğudu sanki. Amacı oymuş galiba. Ben ilişkilerime tamamen duygusal bakan biriyim ama sanırım ahmaklık yapıyorum böyle yaparak. Grace, İzmir'de onu dinlemediğim için epey kırılmış. Onu tüketmişim bencilliğimle. Bana diyor bunu inanabiliyor musun? Bana "Vişne sen o kadar bencilsin ki hiçbir şey sana yetmiyor hep daha fazlasını istiyorsun. Tükettin beni böyle yaparak. İzmir'de çok kötü bir anımda beni dinlemedin." dedi. Kötü bir duyguda olduğunu bile fark etmedim. O an söylese belki de hatamı telafi edip ekstra özen gösterebilirdim ama o susup 1 sene boyunca konuşmamayı tercih etti. Ben bunu anlamıyorum işte. Ortada bir sorun varsa oturulup konuşulur, hatalar söylenir ve orta yol bulmaya çalışılır. Grace'den böyle bir olgunluk bekleyerek hata ediyorum galiba. Ona bir daha mesaj atmayacağım. Biz birbirimizin hayatından çoktan çıkmışız. Bitmiş yani aramızdaki her şey. Telafisi de bundan sonra mümkün olmaz gibi görünüyor. Yani öyle hissediyorum artık.

Minik ile olan ilişkim de sağlıklı ilerlemediği için bitirmeye karar verdim. Bana acele ettiğimi, zamana bırakmamız gerektiğini, mental olarak ilişkiye hazır olmadığını söylüyor. Önceki ilişkilerinde çok sorun yaşadığı için birini hayatına almaya çok korkuyor. O yüzden isteksiz davranıyor. Ben de sevgi kırıntısı görmediğim bir ilişkide yer almak istemiyorum açıkçası. Dün Ash ve sevgilisiyle dışarı çıktık. Birbirlerine aşırı yakışıyorlar ve çok uyumlular. Onlar adına aşırı seviniyorum çünkü mutlu olmayı hak ediyorlar. Onların arasında 3. kişi olmak moralimi bozdu bazen. Çünkü bana böyle bakan, elimi tutan, beni sevdiğini söyleyen biri yok yanımda. Minik bunları yapamıyor. Yapmasını söylediğimde de sıkıldığını söylüyor. Öyle göt gibi ortada bırakıyor beni anlayacağın. Ne çektiysem bu salak romantikliğimden çektim zaten. Dün güzel bir gündü aslında sadece sevdiğim insanın da beni sevmesini istedim ama sevmiyor. Bana karşı duygusu bile oluşmamış. Her ilişkisini sağlam temeller üzerine kurduğunu söylüyor durmadan. Ben sanki karlofça anlaşması imzalayalım diyorum! Alt tarafı güzel şeyler söyleyip elimi tutacaksın ne var yani. Çok zor şeyler değil bunlar abi.Ha içinden gelmiyorsa o zaman hiç vakit kaybetmeyelim. Gerçekten yoruluyorum psikolojik olarak.
  
Geçen gün deprem olunca o kadar paniğe kapılmadım. Ash aşırı korktu. Ben ölümü beklediğim için kısmen rahatladım. Bu aralar ölümü sık sık düşünüyorum zaten. Dışarıdaki hayatın bana göre olmadığını anladım iyice. Birbirine sevgiliyle bakan insanların arasında kaktüsten farkım yok. Dışarda olmaktan zerre keyif almıyorum. Evde kendi halimde geberip gitmek istiyorum sadece. Daha gençliğimin ortasında düşündüğüm şu iğrenç şeylere bak deliricem. Deprem olunca dışarı çıkıp sarsıntının geçmesini bekledik. Korkanlar oldu ama ben çok tepkisizdim. İş yerindekilerle o kadar yakın olmamaya karar verdim. Ash ile dertleşmek bana yetiyor. Ha iş yerindekiler de bana birini bulmaya çalışıyorlar sürekli. Kendimi ortalık orospusu gibi hissediyorum böyle anlarda. Beceriksiz, birini bile bulamamış, yalnız ölecek biri gibi hissettiriyorlar böyle yaparak. Üstelik kilolarım yüzünden o kadar çok eleştiriye maruz kalıyorum ki çevremden ve kendimden daha çok nefret ediyorum. Halbuki ne gerek var bunlara? Niye eleştirmek yerine yapıcı şeyler konuşmayı tercih etmiyor insanlar anlamıyorum.

Evdeki spor aletiyle her gün çalışıyorum ama tam olarak verim alamıyorum. Dizi izlemekten ve kitap okumaktan da keyif almıyorum. Anneme sık sık bana mezarlık alması gerektiğini söylüyorum. Delirdiğimi düşünüyor kadın. Ezgi ve Öznur'a gündelik sıkıntılarımdan bahsediyorum bazen. Bu durum onları sıkmasa da beni sıkıyor bazen. Negatif enerji yaymayı sevmiyorum ama benim hayatım negatif enerjiden oluşuyor abi elimde değil. İlişkilerde asla istediğimi bulamıyorum. Sen sen ol Akrep burcu biriyle ilişki yaşama. Gerçekten insanı kanser eder bu insanlar. Hayatımda güzel şeylere yer açmak istiyorum ama kötü şeyler o kadar çok yer kaplamış ki adım atamıyorum. Üstelik bu kötü şeyler içimde yer etmiş ve kocaman olmuşlar. Tümör gibi içimde yer etmişler. Söküp çıkarmak istiyorum ama o zaman da ölürüm diye endişe ediyorum. Hayat çok tuhaf aynı zaman da çok kısa. Neslican gibi şahane bir insanın ölmesine hala alışamadım. Keşke yer değiştirme şansımız olsaydı. O kadar pozitif ve hayatı seven bir insanın hayata veda etmesi gerçekten çok boktan bir durum. Böyle olmamalıydı.

İlişkilerimde bencil değilim. Sadece sevmek ve sevilmek istiyorum ama bunun karşılıklı olmasını istiyorum. Bunun bencillik olduğunu düşünmüyorum. Minik ilişkimizi zamana bırakalım diyor. Yani demek istiyor ki seni istemiyorum ama yine de ayrılmayalım. Bu klasik bir yalandır canım benim. O yüzden kanma sakın böyle söyleyenlere. Bana karşı ilgi duysaydı belki hayata daha güzel bakabilirdim. Bir insanın seni sevmesi hayatını çok değiştiriyor. Hayata daha güzel, anlamlı ve içten bakıyorsun. Diyorsun ki evet ya hayat güzelmiş ve yaşayacak daha çok güzel şeyler varmış. Tek başına olunca ya da ilişkin tek taraflı olunca bunları söyleyemiyorsun maalesef.

İş yerinde her şey olabildiğince sıkıcı ilerliyor. Yaptığım işi seviyorum ama her gün aynı şeyi yapmak artık sıkıcı bir hal almaya başladı. Müzik dinleyerek mesainin dolmasını beklemek çok çekilmez oluyor çoğu zaman. Hava güzel olunca insan çimlerde sevdiğine sarılmak ve anın tadını çıkarmak istiyor ama hayat şartları ve sorumluluklar buna izin vermiyor. Ben ne zaman karşılıklı olarak sevileceğim blog? İnan artık çözemiyorum insan ilişkilerini. Ezgi her şeyde negatiflik aradığımı söyledi. Negatiflik aramıyorum aslında sadece bunlar gözüme çarpıyor elimde değil. Çocukken yeterince onaylanmayıp sevilmediğim için bütün bunlar başıma geliyor. İlla birinin bana kendimi hatırlatması gerekiyor yoksa kendi içimde kayboluyorum.

Bu aralar Levent Yüksel'in Tuana şarkısını dinlemeye bayılıyorum. Şarkının sözleri bana çok anlamlı geliyor nedense. Onun dışında kitap satın alma hastalığım azaldı. Artık kitap satın almıyorum. Keyifsiz bir ruh halinde olduğum için hiçbir şey bana iyi gelmiyor. Arada sinemaya gidip tost yiyerek film izliyorum salonda. Bir şeyler izlerken yemek yemeğe bayılıyorum. Kız kardeşler filmini izledim en son ve aşırı hoşuma giden bir yapım oldu. Sinemada izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Kendimden ve hayatımdan memnun olmadığım bir dönemden geçiyorum. Bunu insanlara yansıttığım için kendimi suçlu buluyorum sık sık. Çantamdaki prozac haplarının hepsini tek seferde içip sonsuzluğa uğurlamak istiyorum kendimi ama yaşama içgüdüsü devreye giriyor her seferinde. Yaşamın benim için gerçekten hiçbir anlamı yok. Her şeyi daha fazla sevilmek için yapıyoruz. Birbirimizi sevmiyor, sahte mutluluklar yaratarak oyalanıyoruz durmadan. Bütün bu yapaylığın arasında sıkışıp kalmaktan nefret ediyorum. Nefes almak istiyorum artık. Nefes alamıyorum. O gelsin elimi tutsun istiyorum ama hiçbir şey olmuyor. Ben insan ilişkilerinden bir bok anlamıyorum galiba.

Her sabah mutsuz uyanıyor her gece mutsuz uykuya dalıyorum. Varlığımın hiçbir manası yok. Annem bile bana karşı eskisi gibi sevgiyle bakmıyor. Memlekete gidince daha mutlu olmuş. Kendimle ne yapacağımı bilmiyorum blog. Gerçekten bilmiyorum. Keşke birisi içeceğime yanlışlıkla zehir falan katsa da geberip gitsem. Sürekli hayal kırıklığına maruz kalmaktan çok sıkıldım. Levent Yüksel sana yalan söylüyor Tuana, o baharlar asla gelmeyecek. 

Bu da şarkımız olsun

Sonradan eklenen bi dipnot: Minik ile ayrıldık

You Might Also Like

6 kişi benim de tuzum olsun dedi

  1. Bütün çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamak ve bütün umudum kendimde der Montaigne...
    Bir arkadaşımda der ki "Beklentisiz bir yaşamın varsa mutlu olmaman için bir neden yok! Beklenti içinde yaşarsan üzgün olman için sebep çok! Bekleme! Değişim içinde, huzur vicdanında, mutluluk düşüncelerinde...
    Ruhunda mutlu olmak isteyen bir çocuk var. O çocuğu sakın unutma"

    Bu arada kalemin çok kuvvetliymiş...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Montaigne ne güzel söylemiş. Gerçekten motto yapılacak bir söz bu. Beklentisiz yaşamak çok zor bir şey benim için. Çünkü her gün yeni bir beklentinin ışığını veriyor bana. Fazla uçmuyorum elbette beklentilerimde. Basit şeyler istiyorum ama bu birçok insan için aşırı zor geliyor sadece. Kendi kendimi mutsuz ediyorum böyle yaparak. Zaman lazım bunların değişmesi için. Teşekkür ederim güzel sözlerin için :)

      Sil
  2. minik in olması evine gitmen gibi satırları gülümseyerek okuduğumu itiraf etmeliyim. grace e katılmıyorum. eve gitmek istedin ve gittin. bunun için seni suçlayamaz. he ama arkadaşlığında bencillik olduğunu söylemesi kısmını bilemiyorum seninle onun aranda.

    akrep burçları gerçekten çok zor. hatta x2 zor. dediğin gibi ketumlar asla belli etmiyorlar. onu böyle kabul edebilirsin belki.

    bu arada birilerinin sana '' birini '' bulmaya çalışması çok sevimli bence. Önemseniyorsun vişne. Çok tatlı geliyor bana böyle şeyler. ortalık orospusu gibi şeyler söyleme çünkü değilsin.

    arada bloguna uğruyorum. gülümseyerek yazdığım ilk yorumum.

    YanıtlaSil
  3. bir çırpıda okudum. kendine sen değer vermezsen, hiç kimse vermez. bak bu abla tavsiyesidir. canın sıkıldığında, ben de buradayım. bazen seni hiç tanımayan birine anlatmak iyi gelebilir :)

    YanıtlaSil
  4. Merhaba Vişne, sana senin yaşadığın varoluşşsal sancıları çok derinden yaşamış biri olarak birkaç tavsiyem olacak.

    Öncelikle güzellik ve ya yakışıklılık denen şeyin doğrudan senin kendini sevmen ile alakalı olduğunu bilmeni isterim. Sen kendini sevmiyorken insanların seni sevmesini beklemek beyhude bir bekleyiş. Psikolojide buna yansıtma kuramı deniyordu diye hatırlıyorum. Yani sen kendine değer vermediğin için karşındaki insana da değer verilmemesi gereken bir insan profili yansıtıyorsun. Sonuç olarak da insanlardan beklediğin sevgi, ilgi ve alakayı göremiyorsun.

    Biliyorum insanın böyle depresyona çakılı bir halde iken bırak kendini sevmesi kendini görmeye dahi tahammülü olmuyor. Ben senin gibi bloga değil belki ama kocaman kalın kaplı defterlere içimdeki acıları yıllarca yazdım. Ve artık iyiyim inan bana, bir şekilde atlatılabiliyor bunlar. Sadece bir yerden başlamak lazım. Kabüllenmemek gerek. Çünkü inan bana sen bu insan değilsin. İçinde bir yerlerde mutlu, hayatı seven bir insan var. Bunun gün yüzüne çıkmasına izin ver. Biliyorum depresyon insanın kendi ile küs olması gib, birşey. Ama bir şekilde kendinle barışmayı başardığında hayatındaki herşeyin otomatik olarak yoluna girmeye başladığını göreceksin. Sana bunları yaşamış ve senle çok benzer bir hayat hikayesi olan biri olarak söylüyorum bunları.

    Diğer yandan inan bana kimsenin hayatı dışarıdan göründüğü kadar yolunda ilerlemiyor. Yapmamız gereken şey olaylar hakkında daha az düşünmek, fazla üzerinde durmamak.. Biri bana selam vermediğinde bunu tamamen kişisel algılardım ama zamanla gördüm ki aslında benle alakalı değilmiş bu. Ben kendimi sevdikten sonra başkalarının sevip sevmemesi eskisi kadar umrumda olmuyor açıkçası. Ben eskiden kendimi sevmek için diğerlerinin beni sevdiğini görmek isterdim. Diyorum ya bu çok yanlış bir bakış açısı, ben kendimi sevip kendimle barıştıkça insanların bana saygı duymaya başladığını, dinlediğini ve sevmeye başladığını gördüm.

    İnsanın kendiyle barışması öyle ha deyince olmuyor bunu biliyorum. Öncelikle yapman gereken şey kafanda oluşturduğun ideal adamı değil, tastamam kendini olduğun gibi kabullenmek. Kafanda ideal bir genç adam profili oluşturup insanlar böyle yaşıyor ve bende böyle yaşamalıyım gibi bir düşünce var mı bilmiyorum ama ben tam olarak böyle yapıyordum. O da yanlışmış Vişne. Kendine kendini tanımak için fırsat ver ve bu süreçte kendini sakın yargılama.

    Evet çocukluğumuzda istediğimiz sevgi, ilgi ve alakalıyı göremedik belki ailemizden. Ama inan insan içindeki bu boşluğu kendi kendisi bir yetişkin olarak doldurabiliyor. Böylece sana elem veren ve hayatını zindan eden bütün bu şeylerin ne kadar küçük ve üstesinden gelinebilir şeyler olduğunun farkına varıyorsun. Biliyorum bizim mücadele ettiğimiz şeyler kendi düşüncelerimiz ve insanın kendi düşünceleri ile mücadele etmesi çok zor. Ama düşüncelerini değiştirdiğinde göreceksin ki duygularında değişecek, hayattan keyif almaya başlayacaksın.

    Umarım söylediklerim bir nebze olsun sana yardımcı olur.
    Kendine iyi bak..

    YanıtlaSil
  5. Sevdim seni zibidi. Biraz eski ben biraz yeni sen gördüm sende.
    İstemek değişik bir eylem; zar adam kitabında da çok iyi anlatıldığı gibi arzularımızı kontrol edemeyiz. Ama istemek ile arzu etmek arasında bana göre siktiri boktan ince bir çizgi var. O çizgiye ben iç şartlarla dış şartların yasak ilişkisi diyorum. Ne zaman bir arzu duysan içindeki o sana ait olmayan ama seni sen yapmaya çalışan şartlar arzularının üstüne binip beyinsizce en kanlı savaş alanlarına koşan atlılar gibi isteklere dönüşüyorlar. Hani diyorlar ya arzularınızın kölesi olmayın diye hayır dostum o yanlış bi tabir; doğrusu isteklerinizin kölesi olmayın olacak o. Bir şeyi arama bulamazsın bulursan bile sıkılırsın. Ne olacaktı ki minikle; o günkü huzuru her gün mü yaşayacaktın. Hayat herşey gibi onu da sıradanlaştıracaktı. Anın tadını çıkarmak isteklerimizi görmezden gelmekle başlar.
    Her şeyin ötesinde mutsuzluk iyidir be zibidi çok hayal kurdurur insana. Hem hayal iyidir gerçeklerden. Hiç bir hayal kırmaz insanı ve hiç bir hayal aldatmaz adabı; ne de olsa sadece senindir onlar.

    Kıssadan hisse: Her gece sevişemezsin, bazen sadece s*k*şmen gerekir zibidi.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Subscribe

subscibe