Bu yazıyı çok zor
şartlar altında yazdığımı bilmenizi istiyorum. Çünkü kulağım felaket derecede
ağrıyor. Kulaklıkla müzik dinlediğimde canım çok acıyor. İlk defa sevdiğim bir
şey canımı bu kadar çok acıtıyor. Gerçekten inanılır gibi değil. Buraya uğramadığım
süre zarfında çok farklı hislere gebe kaldım. Bazen düşünmekten kafayı yeme
noktasına geldim bazen kuş gibi hafifledim bazen de her şey yolundaymış hissine
kapıldım. Hiçbiri yaralarımı iyileştirmeye yetmedi. Yaralarımı bir türlü
iyileştiremiyorum. Zaman bütün yaraların ilacıdır derler benimki nasıl bir yara
bilmiyorum. Hiçbir şekilde telafi edemiyorum. Tam iyi oldum, şu an her şey
yolunda dediğimde işler boka sarıyor.
İş yerinden yıllık iznimi aldıktan sonra
bavulumu toplayıp İzmir'e Grace'in yanına gitme kararı aldım. Benim için bu çok
ender bir durum çünkü normalde tek başıma şehir dışına çıkıp arkadaşımın yanına
gitmem. Konfor alanımın dışına çıkmak istedim biraz. Çünkü bütün mesele bundan
ibaret. İnsan ne zaman konfor alanının dışına çıksa o zaman kendine biraz daha
yaklaşıyor. Konfor alanı dediğim şey insanın kendi sabit alışkanlıklarını terk
edip tamamen sınırlarının dışına çıkmasıdır. Bunun insan hayatında yenilik
yarattığına inanıyorum.
Grace'in daveti üzerine İzmir'e gittim.
Yolculuğum sırasında başıma bir sürü iş geldi. Annemler beni servise
bindirirken epey üzülmüşler. Özellikle annem için bu durum kolay kabul
edilebilir bir şey değil. Çünkü genellikle şehir dışına hep ailecek çıkarız
arabayla. Ee haliyle şaşırıyorlar tek gittiğime. Beni servise bindikten sonra
arkamdan epey ağlamış. Ben otogarda otobüsümü beklerken Grace ile konuştuk
epey. Nerelere gideceğimizi, ne yapacağımızı kararlaştırdık.
Otobüs yolculuğunu pek sevmiyorum. Gündüz
yapıldığında deliye dönüyorum. Sabırsız yönüm bu noktada devreye giriyor hep.
Gece yapılan uzun yol yolculuğunu daha iyileştirici bulmuşumdur her zaman.
İnsanı hafifleten, yenileyen, değiştiren bir yapısı var bu yolculukların. İnsan
en çok böyle anlarda kendini dinlemeye yaklaşıyor. Hatalarını, pişmanlıklarını,
keşkelerini, iyi kilerini düşünüyor hep.
Bursa'dan geçtikten sonra her şey olduğu gibi
devam ediyordu. Ben otobüsün arkasındaki televizyondan hiçbir şey izleyemiyordum.
Otobüs o kadar çok sallanıyordu ki bir şey odaklanmak çok zordu. Müzik dinledim
bol bol. Gideceğim yeni şehrin hayalini kurdum hep. Üstelik otobüs sürekli
sallandığı için zor yerimde duruyordum. Ayaklarım sürekli şiştiği için rahat
hareket edemiyordum. Kan dolaşımım çabuk duruyor galiba. Buna rağmen direndim
her türlü zorluğa. Bu benim daha kararlı olmamı sağlıyordu.
Balıkesir'e doğru giderken birdenbire
otobüsün tekerleği patladı. Saat sabahın dördü ve üstelik daha yolun yarısında
bile değildik. Hal böyle olunca otobüsten inip otobanda gelen geçen arabalarını
seyrettim. Tanımadığım bir sürü yabancı insan meraklı bakışlarla neler olup
bittiğini soruyordu. Gökyüzü kendini sabaha hazırlıyordu. Bense burada takılıp
kalmaktan endişe duruyordum. Lastiği değiştirmelerine rağmen otobüs hareket
etmedi. Biz iki buçuk saat otoban kenarında öylece durup bekledik birileri
gelsin bizi alsın diye. Allahım resmen felaket gibi geceydi. O an benim burada
ne işim var ne diye şehir dışına çıkıyorum ki kafama sıçayım gibi sesler
yükseliyordu kafamda. Derin nefes alıp verip her şeyin iyi olacağını düşünmeye
çalıştım bol bol.
Daha sonra başka bir otobüs gelip birkaç
kişi aldı. Acelesi olan insanlara öncelik verdiler. Diğer otobüs şoförü beni
görüp halime acıdığı için benim de otobüse binmemi söyledi. O kadar para
veriyorsun ama yolda kalıyorsun. Üstelik o anki kaderin tamamen otobüs
şoförünün insafına kalmış. Ne berbat bir durum bu bir bilsen. Demek istediğim
onca hengame arasında bir de varacağın yeri düşündüğüne iyice telaşa kapılıyor
insan. Diğer otobüse bindikten sonra uzun bir süre yolculuk yaptık. Daha sonra
dinlenme tesisinde durduğumuzda elimi yüzümü yıkayıp kendime geldim.
İzmir'e kadar sabrede sabrede yolu
yarılamışım. 12 saat boyunca uyuyamadığım için kafam kazan gibi olmuştu
haliyle. Manisa - İzmir yolundayken bir ara ikili koltuklarda gözlerimi kapatıp
dinlendim. İzmir'e vardığımda biraz daha iyiydim. Grace'i gördükten sonra
yorgunluğumun bir kısmı geçti. Sarıldıktan sonra başka dolmuşla evlerine gittik.
Annesi beni mezuniyet töreninden tanıdığı için yabancılık çekmedi.
Grace'in ailesi çok tatlı insanlar. Genel
olarak kendi hallerinde insanlar. Yalnız İzmir çok sıcak bir yermiş. İnsan
oturduğu yerde terler mi ya valla şıp şıp ter aktı yüzümden. Birkaç saat
uyuduktan sonra akşamüstü cafelere gidip vakit geçirdik öyle. Diğer günlerde
denize gittik, alaçatıyı gezdik, kordonda bira içtik, kumru yedik... Elinden
geldiğince ilgilenmeye çalıştı benimle. Ben ruhsuz olduğum için bazen içinde
yaşadığım ortama ayak uyduramadım.
Grace ile fikirsel olarak çok çatıştık. Bir
ara o kadar çok zıtlaştık ki odayı terk etmek zorunda kaldım. Sürekli kendi
haklı olsun istiyor oysa hayatta terk bir gerçeklik yok. Sürekli kendi
hayatından bahsetmesinden çok sıkıldım. Hep onun ilişkileri, onun sağlığı, onun
çocukluğundan bahsedilmesi beni fazlasıyla boğdu. Bir insanı bu kadar tanımak
istemiyorum. Beni bu kadar tanımaya hevesli kimse olmadı çünkü. Hem onu o kadar
tanıdığımda elime ne geçiyor ki? O beni anlamaya çaba göstermiyor bile. Ne diye
insanları anlamak için uğraşayım ki?
Artık uğraşmıyorum böyle şeylerle. Ciddiyim.
Birini anlayacak empati kalmadı bende. Başıma ne geldiğiyse bu aptal empati
yüzünden geldi. İnsanları anlamak istemiyorum. İnsanları anladığımda onlar beni
anlamaktan vazgeçiyor. Yolculuğumuz sırasında kulaklığıyla sürekli bir şeyler
dinledi. O kadar bencil ve narsist ki yanındaki insanı düşünemiyor. Onu da
anlıyorum sürekli böyle yetiştiği için yanındakini pek düşünmüyor.
Tatilimin iyi yanları da vardı kötü yanları
da. Mesela kumru çok lezzetli bir şeymiş. İstanbul'da yediğimiz şey kumru
değilmiş. İzmir'in insanları çok sıcakkanlıydı. Şoförü bile insancıldı.
İstanbul'un yoğun stresinden sonra orada olmak iyi geldi bana. Grace'i daha
yakından tanıma fırsatı buldum. Yaşadığı stresi bizzat gördüm. Onun için yaşam
hiç de kolay değil. Sınırları dışında yaşamaya çalışıyor. Merak duygumun
olmadığını söyledi sık sık. Bide sağlıklı beslenmediğimi yüzüme vurdu. O kadar
çok sıkıldım ki bunlardan evime gitmeyi istedim ama sabretmem gerekiyordu. Ben
de farkındaydım bütün bunları zaten bunları unutmak için oraya gitmiştim. Neden
her seferinde hatırlatma gereği duyduğunu bir türlü anlamadım. Bu durum canımı
sıktı biraz. Ne demek istediğim ben
oraya stres atmaya, eğlenmeye, gülmeye gelmişim ama kız burnumdan getirmek için
elimden geleni yapıyor farkında olmadan. Çok sinirim bozuldu. Benimle ilgili
tek bir tane olumlu cümle kurmadı.
Telefonum denize düştü. O gün mahvolmuş gibi
hissettim. Babamın hediyesiydi sonuçta ve manevi değeri vardı. Denizden
altıktan sonra kapatıp dinlendirdik. Eve gidince pirincin içine tuttuk
düzelmedi. Sonra yıkadım muslukta tekrar eski haline döndü ama şarj kablosu
bozuldu. Telefonumu bir türlü şarj etmedi. Öyle göt gibi ortada kaldım. Durduk
yere masrafa girdik anlayacağın. Grace de bunları görmezden gelerek ''Bir şey
olmaz ya alırsın'' gibi türlü bahanelerle olayı hafife alıyordu. Sinirlerim
iyice bozuldu yani o an anlayacağın. Fotoğraf makinesini şarj etmek için
kablomu kullanmıştı daha önce. Onun elektrik akımı bozdu galiba. Kablo bir
türlü düzelmedi. Yenisini alacağım bugün. Para konusunda çok sıkışığım şu
sıralar. Askerlik için para biriktirmem gerekiyor ama hep bir masraf çıkıyor
karşıma. Kulağım için özel doktora bile gidemiyorum. Çünkü o da masraf.
Kordon'da oturmuş biraları içip müzik
dinliyoruz mesela benim açtığım şarkıyı şak diye değiştirip kendi sevdiği
şarkıyı açmaya çalıştı. Bu gibi şeyler küçük üstünlük kurma çabalarından başka
bir şey değil. Egosunu doyuramadığı için böyle şeylerden medet umuyor haliyle.
Bir insanı yakından tanımak gerçekten korkunç bir şey ya. Belki de bu yüzden
sevgilim olmuyor. Kimse beni tanımak istemiyor ben de tanımak için çaba
göstermeyince ortaya böyle karman çorman sonuç çıkıyor.
Dönüşte uçakla gittim İstanbul'a.
Havalimanında uçağa yetişmek için epey uğraştık. Yoldayken yine sınırlarımın
içinde yaşadığını alışkanlıklarımı değiştirmem gerektiğini söyledi durmadan.
Yani yine beni kendi mutsuzluğumun içine hapsetti. Önceki gün çocukluk arkadaşıyla
bir sahil kasabasına gittik dolmuşla. Dolmuşu oraya park edip otostopla eve
gitmek gibi bir çılgınlık yapmak istedi. Bende hiç otostop yapmadığım için
strese girdim. Yol karanlık olduğu için anksiyetem tuttu. Nefes alış-veriş
şeklim değişti. Grace durmadan sakin olmam gerektiğini söyledi. Araba
geçmiyordu koca yolda. Üstelik her yer çok karanlık. Her an yabani bir hayvan
ya da tehlikeli biri gelebilirdi. O yüzden içimdeki bu endişeyi bir türlü
görmezden gelemiyordum. Dolmuşta tekrar bir süre ilerledikten sonra işlek bir
caddeden otostop çektik. Hastasını almaya gelen iki adam arabasına aldı
sağolsunlar. Onların yardımıyla eve varabildik. Daha sonra balkona çıkıp derin
nefes alıp vererek sakinleşmeye çalıştım. Grace beni uzun bir süre
sakinleştirmeye çalıştı. Her şeyin yolunda olduğunu tekrarladı sık sık. Böyle
şeylere alışık olmadığım için telaş yapıyorum. Biliyorum bu telaşım çok aptalca
farkındayım ama insan bu stresi engellemiyor bir türlü.
Havalimanında vedalaşırken bana içten
sarılmadı. Oysa ben ona, onu özleyeceğimi söylerken sıkıca sarılmıştım. Ama onu
bunu fark etmedi. Benden sıkıldığını çok belli ediyordu. İstanbul'dan gelen
başka arkadaşına odaklanmıştı sanırım. Onun gözüne baktığımda benden
sıkıldığını, beni yeteri kadar sevmediğini anlamıştım. Bunu anlamak bana acı
vermişti. Uçakla İstanbul'a gelmek çok ilginçti. ilk defa bindiğim için
heyecanlandım. Yolculuk boyunca gözlerimi kapattım. Beklediğim kadar korkunç
geçmedi. Daha pratik olduğunun farkına vardım. Bundan sonra uçakla bir yerlere
gitmeyi düşünüyorum. Zamandan tasarruf ediyorum daha ne olsun.
Grace'in beni içtenlikle kucaklamasını çok
istemiştim ama olmadı. Sanırım onun için yeterli değilim. Bana hep eksik
özelliklerimi hatırlattı. Oysa benim iyi olmaya ihtiyacım vardı. Sanırım asla
insanlar için yeterli biri olamayacağım. Hep başkalarına tercih edilecek ve
hayatımın sonuna kadar mutsuz biri olacağım. Bunun böyle olmasını ben de
istemiyorum inan bana ama iyileşemiyorum. Benim içimde sevgi yok o yüzden
yaptığım hiçbir şeyin mayası tutmuyor. Bu yüzden nereye gitsem ne yapsam
içimdeki bu aptal çaresizliği, sevgisizliği iyileştiremiyorum.
İnsan olmaktan çok sıkıldım. Yaşam benim için
çok tuhaf şu sıralar. İnsanlarla aram hala iyi değil. Beni anlamaya çaba harcamıyorlar.
Beni tanımak bile istemiyorlar. Grace'e havalimanında vedalaşırken çok güzel
şeyler söyleyecektim ama bu ilgisizliği her şeyin içine etti. Öyle bir
bakıyordu ki ''Hıı tamam hadi siktir git'' der gibiydi bakışları. Hal böyle
olunca içimdeki tüm iyi cümleler anında uçup gitti. Vedalaştıktan sonra bir
daha mesaj atmadı. Uzun bir süre konuşmayız galiba.
İş yerinde de tuhaf şeyler oluyor. Onu da
daha sonra anlatırım sana. Anlatmadığım çok şey var ve yazmaya devam edersem
okumaktan gözlerin ağrayacak. Zaten iyi şeyler yazamıyorum artık. Tek yaptığım
mutsuzluk sayıklamaları başka bir şey değil. Keşke iyi olmanın bir yolunu
bulabilsem ama bulamıyorum. Hayat yaşamaya değer mi bilmiyorum ama yaşarken
fazlasıyla sıkılıyorum. Normal insanların yaşamına çok özeniyorum. Böyle
sevgilisi olan, iyi arkadaşlıkları olan, akşamları buluşup bir şeyler içen,
kahkaha atan arkadaş gruplarına çok özeniyorum. Ben bunların hiçbirine sahip
olamadım. Bu gidişle de sahip olamayacağım.
Bu da şarkımız olsun.