Uzun süredir intiharımı planlıyorum ama bunu nasıl
yapacağımı bir türlü bilmiyorum. Şu sıralar moral olarak çok kötü durumdayım ve
bir türlü kendimi toparlayamıyorum. Yaşadığım şeyler beni mutlu ya da huzurlu
kılmaya yetmemeye başladı. Her gün aynı şeyi yaşıyormuşum gibi hissediyorum. Bu
hayatın bana göre olmadığını anlıyorum artık. Çünkü içimde yaşama hevesi neden
şey kalmadı. Dün üzüntüden o kadar çok başım ağrıdı ki erkenden uyumuşum. Eve
geldim, yemek yedim ve uyudum. Tek yaptığım oydu yani. Ne dizi izledim ne bitki
çayı içip ekşi sözlüğü okudum.
İş ortamındaki insanları bir türlü hayatıma dahil
edemiyorum. Haftanın iki günü işimle alakalı farklı bir yere eğitime gidiyorum.
Eğitimdeki insanlarla kısmen de olsa anlaşabiliyorum ama insanlara kendimi çok
kapattığımı ve bu durumdan rahatsız olduğumu fark ettim. Artık insanlarla bir
şey paylaşmak istemiyorum çünkü paylaşınca hiçbir şey düzelmiyor. Sadece karşı
tarafın canını sıkıyorum hepsi bu. İnsanlar beni hayatında istemiyor. Çirkin ve
kilolu birisi olduğum için fotoğraf çektirmek bile istemiyorlar. O kadar
üzülüyorum ki anlatamam sana.
Geçen gün Ash, kurban bayramında planımın olup
olmadığını sordu. Tipik bi asosyal olduğum için evde olacağımı söyledim.
Kendisi şehir dışına gidecekmiş, yakın bir yere. Keşke bana da haber verseydin
sıkılıyorum burada birlikte giderdik dedikten sonra kalacağı yere telefon edip
planını iptal etti ve başka yere gideceğini söyledi. Yani demek istiyor ki
''Seninle tatil yapmak istemiyorum, sıkıcısın'' Her ne kadar bunu söyleme de
davranışlarından bunu anladım ben. Kendisini ve arkadaşlığını aşırı seven bir
insanım ama son zamanlarda bana karşı ilgisini kaybettiğini düşünüyorum. Geçen
gün sevgilisi sürpriz yapıp ziyaret etti. Sevgilisiyle çok yakışıyorlar. Umarım
şahane bir hayat sürerler. Birbirleriyle öyle güzel konuşuyorlar ki bazen
uzaylı olup olmadığımı sordum içimden kendime. Ben de böyle bir tablonun içinde
yer alacak mıyım diye düşünmeden edemedim.
Askerdeyken bana bir şey oldu ve insanlara karşı
davranışlarım tamamen değişti. Artık her insanla konuşmak, bir şeyler paylaşmak daha
doğrusu yeni insan tanımak istemiyorum. Travma mı yarattı bilmiyorum ama
oradaki ortamdan ve insanlardan ölümüne tiksindim. Erkeklerle bu yüzden
olabildiğince az konuşmaya çalışıyorum. Çalıştığım ortam erkek dolu bu arada.
Oradaki insanlar iletişime açık oldukları için o kadar problem yaşamıyorum bu
konuda. Ben tanımadığım erkeklere karşı hiç istekli konuşma sağlayamıyorum.
Gittiğim kursa tanıştığım bir erkek var mesela hiçbir şekilde ondan elektrik
alamıyorum ama aynı yerde çalıştığımız için konuşuyoruz öyle. Elektrik
alamadığım insana karşı oldukça soğuk davranabiliyorum yapım böyle yani
napabilirim.
Cumaları canım çok sıkılıyor. Birçok insan
sevdikleriyle plan yaparken ben eve gidip üzüntü krizinden başka krizlere girip
kendimi harap ediyorum. Alışveriş ya da başka bir ihtiyacım olmadığı için pek
gezme heveslisi değilim şu sıralar. Müzeye gidecektim ama güncel sergiyi
beğenmedim. Boş boş istiklal caddesinde dolaşmak istemediğim için kendime
''Vişne boşver eve git, kiraz saplı çayını içerek dizi izle'' diyerek metroyla
eve geldim. İki haftadır cuma günlerim böyle mal mal geçiyor ve bu durum canımı
çok sıkıyor. Sinemaya gidecektim ama dandik filmler olduğu için canım istemedi.
Hayattan keyif alamıyorum blog. Napıcam böyle
bilmiyorum. Moral olarak çökmüş durumdayım zaten. Çevremde artık doğru düzgün
arkadaşım kalmadığı için konuşacak birini de bulamıyorum. Ash ile arada sırada
konuşma fırsatımız oluyor çünkü o diğer arkadaşlarıyla futbol konuşmayı tercih
ediyor. Benimde futbol bilgim olmadığı için ortamdaki tek Fransız oluyorum.
Futbolu çok gereksiz buluyorum açıkçası. Onun yerine edebiyat ya da diziler
hakkında konuşsak daha çok iyi olurdu ama zevk meselesi sonuçta.
Yeni gelen elemanlara da alışamadım. Kulaklığımı
takıp bütün gün ekrana bakıyorum işte mal mal. Yaz tatili yapmadan işe girdiğim
için çok pişmanım ama çalışmak zorundaydım çünkü ailemin ekonomik geliri tatil
yapmamı karşılayamıyor. Ben askerden sonra tatil yapıp öyle işe girmeyi
düşünüyordum ama hastalığım geçer geçmez işe girmek zorunda kaldım çünkü
İstanbul'da işsiz kalarak yaşanmıyor. Bindiğin dolmuşa bile zam geliyor. Ben
aylarca işsiz kaldığım için hiçbir yere gidemedim doğru düzgün. Şehir hayatı
insanı çalışmaya zorluyor yani bir bakıma. Köyde ya da kasabada olsan bu durum o
kadar canını sıkmaz ama şehirde olduğun için insanın canı sürekli bir şeyler
yapmak istiyor. O da ekonomik duruma bağlı oluyor haliyle.
Babam ameliyat oldu. Safra kesesinde taş olduğu için
günlerce ağrı çekti. Bazı geceler ağrıdan hiç uyuyamadı. En sonunda doktoru
ameliyat etti. Birkaç gündür teyzemler ziyarete geldi onlarla konuştum biraz
ama yine de kendimi iyi hissetmedim. Babamı masada kaybetmekten korktum biraz.
Her ne kadar bana karşı sevgisini hiç belli etmese de birçok anımda destek
olmuştu. Kendi babası ona karşı da böyle olduğu için aynısını bana yapıyor.
Belki ben de kendi çocuğuma böyle yapacağım, bilmiyorum. Çocuk yapmak ya da
evlenmek istemiyorum. Çünkü evlenen insanların yanında hep güzel ya da
yakışıklı insanlar oluyor. İlla güzel olmak zorunda insanlar. Bu dayatmayı
sevmiyorum. Dayatmaları oldum olası sevemedim zaten.
Nikita bu hafta Barcelona'ya gidecek, Tegan
Ankara'da, Miroğlu Muğla'da olunca İstanbul'da kalakaldım öyle. Hislerimi
kaybettiğim zamanlar oluyor. Bu aralar metrodan indikten sonra yürürken camın
ardındaki insanların yüzüne bakıp onları anlamaya çalışıyorum ama
anlayamıyorum. Benim varolma gibi bir sıkıntım var. Kendi varoluşumu
kabullenemiyorum bir türlü. Yüzümde sanki başka birinin yüzünü taşıyormuş gibi
hissediyorum. Ara ara metroda boşluğa bakıp ağladığım anlar da oldu ama son
durağa gelince unutuyorsun bütün bu olanları.
30 yaşından önce gençliğinin tadını çıkaramazsan
ileride hiçbir şekilde çıkaramazsın gibi saçma bir düşüncenin zihnimi ele
geçirmesine izin verdiğim için bu kadar mutsuzum. Dışarıdaki hayatı istemiyorum
galiba. Kendi odamda, duvarlara konuşa konuşa yavaş yavaş yok olmak istiyorum
çünkü varlığımın hiçbir anlamı yok. İnsanların beni gerçek anlamda sevmediğini
düşünmeye başladım artık. Çoğu insanın birbirinden nefret ettiğini, sevgi
kılıfı adı altında onlara tahammül ettiğini düşünmeye başladım. Maskelerimizi
yüzümüzden çıkarsak birimiz başka birine bir gün bile tahammül edemez. Çünkü
her ne kadar inkar etsek de bizim özümüz kötü. Bu durumu bir türlü
kabullenemiyoruz. İnsanoğlunun özünde kötülük vardır. İyilik sonradan tercih
edilen bir şeydir, bir nevi tercihtir yani. Bunu kavradıktan sonra insan
ilişkileri daha farklı olabiliyor insanın.
Kendimi sevilmeye layık biri olarak görmüyorum.
Keşke çocukluğumda teyzelerim bana eksik yönlerimi hatırlatacağına kendimi
sevmem gerektiğini, kendimle gurur duymamı söyleselerdi. Öksüz Lamia'dan farkım
yoktu o zamanlar. Çocukluk dediğimiz şey bazılarının gırtlağında takılan
kocaman bir yumruya dönüşebiliyor çoğu zaman. İşte böyle durumlarda tek başıma
ayağa kalkmayı öğrenmem gerekiyor ama kalkamıyorum. Bütün bunların ne önemi var
ki diyerek kendimi bir yerlerden aşağı atmak istiyorum ama canım çok yanar diye
götüm yemiyor.
Geçmişte psikolojik olarak bu kadar ağır şeyler
yaşamasaydım belki de şu an böyle olmayacaktım. Ailemizde kimse tam olarak sevilmediği
için sevilmeme laneti hepimizin üzerinde dolaşıyor. O yüzden bu kadar huzursuz
ve gelecekten ümidimizi kesmişiz. Bunu bir türlü düzeltemiyoruz. Başkalarının
hayatı kısmen de olsa güzel görünüyor. Geziyorlar, sosyalleşiyorlar, fotoğraf
çektiriyorlar üstelik fotoğraflarda hep güzel çıkıyor. Sıra bize gelince
kocaman bir sessizlik hakim oluyor ortama.
Böyle anlarda dışarı çıkıp sigara içiyorum. Sigara
dumanına karışıyor hüznüm ve yaşamak ağrısını derinden hissediyorum. Hayat
herkes için güzel olmuyor maalesef. Önemli olan mücadele etmek. Bazıları farklı
şekilde mücadele ediyor. Komaya girip yıllarca uyumak istiyorum çünkü bu
kafayla etrafımda olup bitenlere anlam veremiyorum. Okul bitti, askere gittin,
işe girdin, ee? Ee'si kocaman bir boşluk. Şu an bi Akdeniz kıyısında sahile
vuran dalgalar eşliğinde biramı yudumluyor olabilirdim ama olmuyor. Şu sıralar
en çok şezlonga uzanıp dalgaların sesini dinlemek istiyorum o da olmuyor.
Evimde berbat koltuklarımla birlikte çürüyoruz öylece.
Ne yapacağımı bilmiyorum, inan bilmiyorum. Kimseyle
bu yüzden konuşmuyorum. Çünkü hiçbir şey değişmiyor hayatımda. Konuşuyoruz
konuşuyoruz, eve geliyorum o berbat duvarlar yine bana bakıyor, yine kendi
çukuruma geri dönüyorum. O çukuru bir türlü kapatamıyorum. Bu yüzden kimseye
günlük üzüntülerimden, kaygılarımdan bahsetmiyorum artık. Bir tek buraya
yazıyorum çünkü yazmazsam iyice kötü olacakmışım gibi hissediyorum. Kime ne
anlatacaksın ayrıca, karşındaki seni umursamıyor ki. O sadece telefonundan
stalk yapmasını biliyor. Öğle yemeğinden sonra arkadaşlarla bir şeyler
konuşuruz diye bekliyorum ama herkes kafasını telefona gömdüğü için ben de öyle
yapıyorum. Umrumda değil. Hiçbir şey umrumuzda olmamalı bence. Sonuçta her şey
değişiyor. O yüzden bu dönemimde kendi cehennemime kimseyi dahil etmiyorum.
Benim düşünmekten hücrelerim ağrırken başkalarına bir şey olsun istemiyorum
açıkçası. Anneme bütün bu olanları hiç anlatamam çünkü o 10x kıvamında
üzülüyor. Psikolojisi zaten bozuk bide böyle şeylerle iyice üzemem kadını.
İnsan zamanla yenilgisine de alışıyor. Bir otobüs
yolculuğunda hayata yenildiğini ve bir şeyleri değiştiremeyeceğini
kabulleniyor. Kendi intiharımı düşünüyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum.
Beyin ölümüm çoktan gerçekleşmiş de öylesine yaşıyormuş gibiyim sanki. Ash
durmadan sevgili yapmamı söylüyor ama ilişki anlamında hiçbir yol kat
edemiyorum. Bana hep bu hayatta kaybeden taraf olacağımı hissettiriyor böyle
zamanlarda. Geçen gün onunla fotoğraf çektirince çok mutlu oldum. Anlık ama
güzeldi bence.
Geçen hafta Felaketzedeler evi diye bir kitap
okudum. Kitap moralimi çok bozdu. Kübadan göç eden bir yazarın hikayesi
anlatıyor ama ne anlatılış. Okurken o bakımevinin huzursuzluğunu derinden
hissettim. Fırsat bulursan kitabevinde sayfalarını karıştır belki seversin.
Bunun dışında Big little lies dizisini bitirdim. Çok güzel diziydi keşke bu
kadar çabuk bitmeseydi. Bütün bunlarla kendimi oyalıyorum ama boş boş boş içim.
Keşke bütün bunların bir ilacı olsa ama yok. Yaşam denilen şeyin ilacı yok.
Hayattasın ve bunun çözümü yok. Bahtına ne çıkarsa yaşıyorsun işte
Depresyonumun farklı bir evresini yaşıyorum
anlayacağın. Hiçbir şeyin fayda etmediği bu dönemden ölesiye nefret ediyorum.
İyileşmenin çok zor olduğu bu dönemde çıkış yolları arıyorum hepsi teker teker
kapanıyor. Her gece bir daha uyanmamak
üzere uykuya dalıyorum ama sabah yine yaşamak denen o lanetin içinde olduğumu
hissediyorum. Kurtulmak istiyorum çünkü varlığımın hiçbir anlamı yok. Galiba en
acı olan şey bu. Hayat bana göre değil. Yaşamak bana göre bir şey değil. Ben bu
oyunu oynayamıyorum. İnsanların hayatlarında tanıdık bir yabancı olmanın
ötesine geçemiyorum. Benim de lanetim bu.
Bu da şarkımız olsun